8.09.2015

"Fala inanma falsız kalma" demişler....

Fala inanma falsız da kalma diyenlerden hiç olmadım. Gönül rahatlığıyla fal baktırmaktan hiç geri kalma diyebilirim mesela. Lazım olur sonuçta. Biliyorum böylede söyleyince falcılardan çıkmayan fal manyağı biri gibi geliyorum kulağa ama özellikle istesem, gazeteye ilan bile versem kolay kolay bulamam bu tipleri. Gelir kendileri bulur en olmadık zamanda. Sanıyorum 16 yaşında filanım abimin soyguncu bi tadığı evimize uğrayıp giderken karısını bir kaç saatliğine yanımıza bırakmıştı. Tabii biz bu insanları henüz tanımadığımızdan doğal olarak buyur ettik. Kadında da bir çene çıktı, simdiki aklım olsa zaten aklı bi karış havada yeni yetme bi genç kıza neden bunları söyleyip kafasını karıştırıyorsun derdim. İkramda bulunduğum sırada önüne doğru eğilmişken yüzüme pür dikkat bakıp "hayatın sürprizlerle dolu her şeyi anlık yaşayacaksın bir anda neler olup bittiğini anlayamadan" demişti. Sürpriz diyince bende birsey sandım. Şu kelimeyi de olur olmaz her yere sıkıştırmasalar olmuyor sanki. Bi kere ben sürprizlerden nefret ediyorum! Ne yani anlamadım dedim suratına bakarak. İki yıla kadar evleneceksin diyince küçük çaplı bir mutluluk yaşadım. Kafamın içinde "Abooo evlenecek miyim?!!" diye şimşekler çaktı. Bunu söyledi ya artık ne derse benden okey. Aşıgım zaten. Ama ne aşk! Orta birden beri takmışım birine liseye bile koştur koştur arkasından gitmişim. Çocukla da aramda ne selam ne sabah hiç bir muhabbetimiz yok. Yalnız öyle bir eminim ki onunla evleneceğime, çünkü ondan başka kimseyi sevemem sanıyorum. Yani en azından benden önce o pattadak evlenmezse evlenemeyeceğime göre nasibimde o var demektir. İki sene içinde vazgeçecek de değiliz herhalde bu sevdadan. 

  Yalnız böyle söyleyince tırstım da biraz, Allahım hayallerim yoktu ki benim, evlenip ne yapacağım diyede kara düşünmeye başladım bile. Bi kere nasıl ilgi duyuyorsam çocuğa karşı, oyuncak etmişim kendime. Evladım olsa öyle severmişim. Hiç bir arzu hissetmeden aşk mı olur? Tuhaf, hep yanımda olsun. Yastığımın altına cebime filan koyayım. Olmadı sütyenimin içine sokar arada bir çıkartır sever yerine koyarım olur biter.

  Sonra sordum. Nasıl biri? Baş harfi ne mesela? 
  "Valla canım güzel kızsın Allah sahibine bağışlasın. Oda sen gibi yani eli yüzü düzgün genç bi adam" Hayda ne dedi ki bu, tabi ki yakışıklı benim aşkım yaaaa diye vıcık vıcık düşünürken benimki de laf işte bu kez boyu uzun mu diye sordum. Lan 1.55 boyunda bir şeysin elbette hangi erkek olsa senden uzun olacak bir kere... Neyse boylu poslu diyince de emin olamadım. Kaçtı ki lan bunun boyu? Çok boylu değildi yaaa. Neyse ney. 
 "Ahh canım ya çok zor evleneceksiniz ama maddi olarak değil, epey bi sıkıntı göreceksiniz. Sonra iyi olacaksınız, karı koca çalışıp kendi kendinize maddiyat elde edeceksiniz. Ama bu dediğimi hiç unutma dişinizi sıkarsanız çok zengin bile olabilirsiniz" diyince hepten dinlemeyi de bıraktım. Okulu bırakmışım benim meslegim yok bir kere, ne yani merdiven silip mi zengin olacagım. Hadi beni geç , oda henüz muhasebe mi okuyordu ne yapıyordu. Bunlar iki senede olacak işler değil. Yalnız evliliğin maddi boyutunu yüzüme vurmasaydı iyidi. Sonunda da mal gibi genç yaşta dul kalacaksın dedi. Hepten batırdı.


Aman yeaa salla! Desem de takılmadım değil, yüzünü bile anımsamakta zorlandığım kadının En çok erken yaşta dul kalacaksın lafına hislenmiştim. Çünkü hep sevdiğim adamın ölme ihtimali korkuturdu beni. Sabah akşam uyuyorum uyanıyorum gözümü açıp kapatırken bile aklıma gelen her dakika dua ediyorum. "Allahım sen onu koru" direk neredeyse koca bir 7 yıl geçirmişim. Asker olacağını duyduğumda ilk ben söylemek istemiştim, yasa girmiştim bile gidecek diye. Bir şey olursa korkusu yaşamaktan okuduğunu bile unutmuşum. Sonra kafama bir şey dank etti ki artık reşit olmuşum ama bi cacık olamamışım bu hayatta, buda yetmez gibi birde ilişkisiz ilişkinin içinde evlilik arıyorum. Tabii bunu ona diyecek kadar kafayı yemedim de, her dediği laftan bi mana arayacak kadar oldum. Yahu okuyacak, asker olacak, çalışacak hepsi oldu bitti de evlilik mi kaldı. Ayrıca sen kimsin ki bu adam seni alsın diye düşünmekten nasıl bi manyağa dönüşdüysem durduk yere kavga çıkartıp hayatımın finalini hazırladım. Sonra tepin Tılsım, adam zaten eskiden beri yaptığın her şeye öfkeliymiş. Bir güzel boşalttım. Şimdi kendine okullardan okul beğen ki döktüklerini belki toparlarsın... Üç aydan fazla düşünmüştüm galiba. Ve kuaförlük okulunun olduğunu üstelik üniformayla gidildiğini öğrenince önce coştum sonra sınıfın en yaşlısı olacağımı zannetmenin verdiği üzüntüyle yeni hayatıma başlamıştım. Okulla birlikte mesleği yapma zorunluluğum var. Alıştım rahatlığa yemiyor da yani. Hadi aşk için katlanıyorum da, katlandıkça bunun bir kurtuluş yolu olmadığını görüp büyük bir eziklikle hayatı akışına bırakma kararı aldım. Nasılsa ben mallığıma doymazken o kendine denk bulmuştu bile.



 Tüm bunlardan vazgeçip hayatı olduğu gibi yaşamaya alıştığım gün, sade ve sadece önüme baktığım gün dünyanın en zorlu adamına da aşık olduğumu gördüm. Kim, neyin nesi olduğu değildi meselem. Meselem sevmemdi, sevebilmemdi. Mucize gibiydi yeni biri ve aşk! Bu yüzden her şeyini sevdim, beni görünce silah bıçak atışını, teslim oluşunu sevdim. Gözlerime bakıp ölüyorum demesini sevdim. Koskoca bir canavarın soyunup karşımda savunmasız bi halde çırılçıplak bekleyişini sevdim. Yine olsa yine severdim diye tekrar tekrar sevdim. sonunda hastalandım, yoruldum, yıprandım, çok yara aldım, yine sevdim. ve yeniden sevmeyi sevdim bu adamı. Onu seçmekten başka çarem yoktu sanki... Bu kez  de motor üstünde bulduğum o aşkı, son sürat giderken asfalt üzerinde kaybetmekten korktum. En acısı da bu olurdu, iyi ki olmadı, iyi ki yaşamadık ama bir kahve fincanından çıkan bebeğin yanında kaybettim ben o aşkı....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Vaktinizi ayırıp okuduğunuz için teşekkürler. Yorum bırakmayı unutmayın ... ^.^