15.03.2017

Okul ve Evlilik


 Kırgın çiçeklerin bu hafta 75'inci bölümü yayınlanana kadar herhalde diziden yola cıkarak birseyler karalayabilecegim hiç aklıma gelmezdi. Songül ve Güney ilişkisinden bahsedicem biraz, izleyenler bilir evlendiler ve bunun üzerine okuldan atıldılar. Bu bölüm benim için biraz fazla anlamlı oldu sanki ama sırf evlendikleri için okuldan atılmaları beni biraz düşündürdü.
 Peki bizi niye okuldan atmadılar? Benim evliligimde kısmen Songül ve Güney'inki gibi başlamıştı. Tabii biz öncelikle meslek okullu olarak lise veya üniversite ögrencisi değildik. İlk üç yıl üniformayla diger üç yıl sivil gidilmek üzere toplamda altı yıl süren liseden farksız ancak haftanın bir günü okul diger günler çalışma zorunlulugu olan bi okuldu.
 Okul hayatiniz boyunca bir nevi stajer ögrenci oluyorsunuz. Ama biz çağrılmadık mı müdür odasına?
 Anlatayım. 

 İkinci dönem başlamıştım ben bu okula sırf yillar sonra okulhayatina dönüp o formayı giyebilmek için. Gitti yere kadar, tutunabildigim kadardi yani. kuaför olabilme arzumdan degil.
  Tesadüf bu ya evlendigim kişi defalarca kayıt için gitmesine ragmen boş dönüyor o okuldan ve benim kaydım yapıldıktan sonra ohafta içinde kaydını yaptırabilmiş. Aramızda selam sabah dahi yokken o dönem sonu anda sevgili olarak arkadaşlar arasına girdik ve tüm dikkatleri üzerimize çekmiş olduk.
 Ne alaka, siz? İki alakasız insan. Üstelik bir yerde adımız geçse, çok itici diye yorumlar yapan biz.
  İlginç geldi insanlara tabii, biz bile ne oldugunu anlayamadan müthiş bir yakınlık kurmuş, sanki yıllardır berabermiş gibi rahattık. Tabii bu ne alaka durumu öbür dönem olmayacaktı onların gözünde. Ayrılırdık herhalde.
 Yaz sonu ikinci bir şoku yaşatarak parmagımızdaki yüzüklerle girdik o kapıdan. Yan yana gelmiş olmamız bir yana, yüzüklerin sahte oldugunu düşünüp ciddiye almayanlar bile olmuş onun cephesinde.


 Biraz zaman geçti müdür yardımcisi siz nişanlandınız mı diyerek merdivenlerde önümüzü kesti. Yüzüklere baktı bi şöyle, bunları burada takmayın diyerek gönderdi.
 Hemen arkamızdan ailemi aramışlar. Dikkat edin sadece benim ailemi! İlişki söz konusu olunca, sırf kadın cinayetlerinin oldugu bu ülkede sadece kız tarafını arayıp kızınız nişanlanmış diye şikayette bulunmak? Gerisini siz hayal edin.
 Tabii babam bu harekete delirdigi için agzına geleni sayıp, bir daha beni bu tarz seyler için rahatsız etmeyin diyip kapanmış.
 Lise yıllarında olur olmaza sikayette bulunduklarından tecrübe edinmiş biri olarak babam tüm hırsını ondan almış olmalı ki, ben bilmiyor muyum nişanlı onlar, karışmayın cocuklara diye saymış.

Hala tatmin olmamış olacaklar ki diğer yandan yüzüklere taktılar kafayı ama is inada bindi ya cıkartmıyoruz! Dersten çıkıyoruz gerekirse, böylelikle devamsızlık sınıra dayanıyor ama olsun.

 Çok geçmeden evlendik. Bu kez cagrıldık müdür yardımcısı tarafından "arkadaşlarınıza kötü örnek oluyorsunuz" dedi. Ben heyheylendim hemen, evliligin neresi yanlış diye sordum. Sevgiliyken iyi, sürekli sevgili degiştirsek daha iyi, bu mu sorun oldu simdi? İste okul prosedürü bilmem ne. Hiç olmazsa birimiz bırakabilirmişiz, ayrı ayrı günlerde gelsek oda olurmuş. Bu sefer bizimki heyheylendi; neyyyy yok oyle olmaz! Ya birlikte ya hiç. Çalışma saatlerimizde uymuyor bi kere, ayrica ben karımı bi başına okula filan gönderemem. Yani yanlış anlamayın ben karıma güveniyorum da, yukardaki pezevenklere güvenmiyorum" diyerek iyice ortalıgı bulandırdı. O sinirle ben gelmeyim diyerek çıktım odadan dışarı.
  Susuzluktan ölüyorum bi markete gidip gelicem hemen desem, adam az daha dayan aşkım ben getiririm sana suyunu diye kuyu getirir. Hayır yani ben zahmet etmeyim diyeymiş tüm bunlar.
  Beni kim getirip götürecek, üzerine birde başımda nöbet tutacak filan o içerde bunları düşünüyor.
  Evlendik adam bir degişti inanılır gibi degil, önce sözde beni yormak istemeyen adam evlenince kıskançlık krizlerine yenik düstü. Okulda nöbet günüm olur o tutar, müdür çagırır o gider. "Seni çağırmadım ki oğlum" "fark eder mi hocam ben kocasıyım" ala ala... Birine kızsam benden önce dalacak. Sürekli hazırda bekleyen dövüş horozu gibi boynu hep dik tetikte.


 Neyse ki alıstılar sonra bu duruma kaldık yani, biz onlara uyacagimiza onlar bize uydu. Her gün kantine o gitti, hatta benim yerime tuvalete bile o gidecektide mümkün olmadıgından başkalarını yolladan  arkamdan. Orada mı bi bakın diye. Koridorda hocam karim nerde? karım yok, karımı gördünüz mü diye, bagırışları sıradan olmasa da oldu işte.
  Yeni gelen hocaların şaşkınlıkla ilk kez böyle birseyle karsılastigini söyleyip bu duruma alışamadıgından mıdır nedir , ögretmen ögrenci ilişkisini boşvererek birlikte çay içip, disarida karsılasınca da nasılsın hayatım dediklerini bilirim.
  Yani bizim aynı sırada oturup birbirimize yastık görevi yapıyor olmamiz kimseyi ilgilendirmedi. Evliligin en zor ama en eglenceli boyutunu yaşadık bi süre.

  Solgül ve Güney gibi bastık imzayı, tek farkla döndügümüz yer babamın evi oldu. Hem okuduk hem çalıştık böylelikle. Güney cephesi gibi ben servetimi kimseye yedirmem degilde, üç kuruşluk birikimi nişana dügününe, takısına ivır zıvırına, evine düzenine, gelenegine görenegine harcayamam diye kavgalarla geçti. Ailesiyle degilde kendisiyle evlendigimi söyleyerek hiç birsey beklemeden kabul etmiştim zaten bu evliligi. Ancak evlilikten sonra işin inat boyutu mu devreye giriyor nedir, açtıkları savaş bi fazla büyüyor, dışarıdan topla tüfekle yıkamadıklarını
bir süre sonra "ben kabul ettim sizi" lerle arkadan başka önden başka davranarak, İçerden içerden merhametle sevgiyle yıkmaya çalışıyorlar o emekle sıvanmış duvarları. Dizide de bu son kaçınılmaz gibi geliyor bana da. İnşallah bizi üzmezler diyeyim. Bizde bu savaşı kim kazanmış olabilir derseniz, hiç kimse. iki arada sağlı sollu çekiştirdigimiz Güney sonunda dayanamayıp kaçınca kavga bitti :)) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Vaktinizi ayırıp okuduğunuz için teşekkürler. Yorum bırakmayı unutmayın ... ^.^