25.08.2017

30 şarkı meydan okuması!


Öneri Makinesi Blogun başlattığı 30 meydan okumasına hep bi katılma istedigim vardı. Geciktim ama yinede  diger katılımlarımda da oldugu gibi her bir soruyu tek seferde cevaplamak istedim. Belki sizede hitap eden birşeyler olur diye özellikle Türkçe parçalar seçtim. 

1- Adında renk olan sevdiğin bir şarkı
 * Barış Manço -Gülpembe
Sen gülünce güller açar gülpembe Bülbüller seni söyler biz dinlerdik gülpembe
Sen gelince bahar gelir gülpembe Dereler seni çağlar sevinirdik gülpembe Güz yağmurlarıyla bir gün göçtün gittin sen inanamadık gülpembe
Bizim iller sessiz bizim iller sensiz olamadı gülpembe
Dudağımda son bir türkü gülpembe Hala hep seni söyler seni çağırır gülpembe

2- Adında sayı olan sevdigin bir şarkı (adında sayı olmasa da, bu sarkı hesap makinası gibi 😄)
 * Cüneyt Ergün- Bilinmeyen saat uygulaması
Hiçbir vücut ısısı değiştirmiyorsa mevsim normallerini
Sevmek de yok artık,
Sevmek yok artık Hiç kimseyi!
Sen yaz saati uygulaması, ben kış saati Ortak bi takvimimiz bile olmadı
Seni bir saat ileri almışlar, beni bir saat geri
Bu zamanlar yoksa bize düşman mı? Bilemem Aklın kimde kalır?
Bilemem Hatrın kimde kalır?
Bilemem Kimler sensiz kalır?
Bilemem. Hangi yol düz gider?
Hangi yol güze gider?
Bilemem aşklar ne için biter!

3- Sana yazı hatırlatan bir şarkı (çünkü her otelde bu çalıyor)
* Hande Yener -Bodrum
Keşkelerin olmadığı bir yerde yaşamak isterdim
Yalanların aktığı bir yerde susamak isterdim
Senin olmadığın ülkelerde yaşlanmak isterdim
Zamanının olmadığı bir günde buluşmak isterdim
Bana bu yere vize verecek kişi çok çok çok çok
Seni bana hep rezil edecek kişi çok çok çok çok

4- Sana unutmak istediğin birini hatırlatan bir şarkı
  * Tan - Kalbime Gömüyorum
karşımda resmin duruyor
günlerim sensiz geçiyor
bir ömür böyle nasıl sürecek dayanamıyorum..
zaman nasıl hızlı geçiyor..
gözlerim dolu dolu oluyor.
saatlerce bizi izlemeye doyamıyorum şimdi kalbimi mi beynimi mi dinleyim anlamadım ki ben şimdi neyleyim? seni çıkarıp içimden atamıyorum...
hayır hayır ama artık olmaz, bundan böyle yerin dolmaz.. seni çaldım kalbime gömüyorum.

5- Yüksek sesle dinlenmesi gereken bir şarkı
 * Simge -Yankı
Git sonuna kadar
Yok artık bir duyan umursayan
Oysa ki aşk ölene kadar
Diyordun ya hani yalan dolan
Eriyordum sensiz
Muma dönmüş kalbi Hiç görmezdin Niye neden neden neden?
Ve uzatmak yersiz Nasıl olsa yoldan döndürmezdin Niye neden neden neden?
Off
Veryansın edemem kadere
Sevdim bu benim meselem
Eğilsem bile devrilmem
Sor
Dönmezsem sebebi ne diye
Aydım iyiye kötüye
Gel gör ki çok zor
Bir süre o sancı Misafir bir yangı aman aman Sonra keder bırakır yakanı Derindedir yankı zaman zaman

6- Sana dans etme istegi uyandıran bir şarkı ( dans etme istegi yok bende 😒)

7-  Yolculukta dinlenilecek bir şarkı
*  Işın Karaca -Yetinmeyi Bilir misin
Yetinmeyi bilir misin,
Sana verdiği kadarıyla hayatın?
Hoş, bilsen de bilmesen de
Yara bere içinde bu yollardan geçeceksin Kazanmayı isterdim, kaybetmeyi değil Ama olmadı yar
Kendini kayırıyor her insan önce Bu yüzden aşka kıyar
Giderim, alışığım gitmelere
Direndi bu can ne bitmelere
Giderim, alışığım gitmelere
Gerek yok isyan etmelere

8- Bagımlılıklar hakkında bir şarkı
*  Rüzgar - Zifiri
Bak yine uyku yok gözümde
Zifiriyim bi yerlerde
Dur geri döndür beni sen de
Ölüm olsan götür beni de
İçtiğim şaraptı hayalin
Yakar bi cigara biterim
Dumanında yitip giderim
Sensiz kötüyüm beterim
Çıkmaz sokağın biriyim
Öksüz kaldım yetimim ben
Sönmüş ateşin külüyüm
Zindan oldum hapisim ben
İsmin dilimdeki ilk hecem seni çekerim

9- Seni mutlu bir şarkı
*  Hande Yener - Deli bile
Anlamam Dinlemem Ben Değişmem Sen Değiş
Başka Laf Bilmedin Böyle Gitmez Ki Bu iş
Belli Ki Sondayız Tarih Olman Çok Yakın
Tek Yöne Bir Bilet Al Ve Git Dönme Sakın
 Sen Anca Hep Kalp Kırarsın Aşk Senin Neyine
Bu Şarkıyı Sana Tuttum Aç Sesini Dinle
Deli Bile Deli Bile Deli Bile Veriyor Senden Daha iyi Kararlar
Deli Bile Deli Bile Deli Bile Ara Sıra Laf Anlar
Beni Bile Beni Bile Beni Bile Değil Asla Sen Kendini Avuttun
Beni Bile Beni Bile Beni Bile Aşktan Soğuttun

10- Seni üzen bir şarkı
*  Harun Kolçak ve Gülçin - Aglat Beni
Ağlat beni sana da bu yakışır
İnsan bu elbet bunada alışır
Bela oldun zaten başıma
Git gidişin aslında benim kurtuluşumdur

11- Dinlemekten asla bıkmayacagın bir şarkı
*  Ebru Gündeş ve Murat Boz -Gün Agardı
Gün ağardı bugün de ne geldi ne de aradı
Yanmaya yandı ciğerime sanki bıçak saplandı
Küskün müsün anlamadım
Bir gittin bir daha aramadın
Çok çabuk gözden çıkardın
Sanma helaldir sana hakkım
Gel gönülsüz de olsan
El yerine koysan
Ölür müsün bir hatır sorsan
Kork be Allah'tan
Sevsin bırak yüreğim uzaktan
Yüksünmem yanmaktan
Nasıl vicdanın rahat Kork be Allah'tan

12- Gençliginden (ergenliginden) bir şarkı (bu nakarat unutur mu, bu ve benzeri ömrümüzü yediler zamanında 😄)
*  Dj.Akman - Seninle ilk defa
Seninle ilk defa ölüyorum sana.... seni seviyorum. seninle yasamak istiyorum sonsuza !!

13- 80'lerden favorin olan bir şarkı
  Ayla Dikmen- Anlamazdın
Sevilirken bilmedin mi?
Ben söylerken gülmedin mi?
Falımizda hasret var, ayrilik var demedim mi?
Anlamazdın anlamazdın, Kadere de inanmazdın.
Hani sen acı veren kalpsizlerden olamazdın?
Dilerim ki mutlu ol sevgilim.
Ben olmasam bile hayat gülsün sana. Günahım boynunda, aglayan bir çift göz biraktın arkanda.
Kalbim bomboş kaldı sanma, Acılar geçer zamanla.
 Aska tövbe demem ben, Görürsün sevince yeniden.

14- Dügününde çalmasını istediğin bir şarkı
*  Kayahan & İpek Acar - Seninle Herşeye varım ben
Seninle her şeye varım ben
Sen benim uğurlu yolumsun
Yıldızlara yürürüm senle
Sen iste canım senin olsun
Sen her şeysin Canımı canına katabilirsin
Cayarsam senden beni şu ateşe atabilirsin
Sen sen benim için Teksin bu dünyada Meleksin bebeksin her şeyimsin benim
Yaşayamam sensiz yaşamam asla
Doyulmaz balımsın kelebeksin Sen sen benim için Sıcak bir güneşsin Bugünlerin yarınlarım her şeyimsin benim
Göstermesin tanrım yaşatmasın bana Nefes bile alamam yokluğunda

15- Yeniden yorumlanan (cover) bir şarkı
* Harun Kolçak ve İrem Derici - Gir Kanıma
Uçardım gönlümce seni görmeden önce yazılmış inan kaderime
Saçların dağılır aklımın yellerinde hiçbir rüzgar esmese bile
Vazgeçmem, geçemem seni ne zor buldum ben düşlerim çıkmasada yine
Gir kanıma Hani bekarlık sultanlık derdik
Yetti canıma yaşarım ben senle gir kanıma
Kararını ver artık beklemeden gel yazık
Vazgeçersen bu sevdadan eğer
Ne kadar çok aradım sonunda yakaladım
Unuttum yalnız geçen o günleri

16- Klasik müzikten çok sevdiğin bir şarkı. (Hiç alakam yok pas 😃)

17- Kraokede düet yapabileceğin br şarkı
*  Sezen Aksu - Şanıma İnanma
Benden çekiniyormuşsun
Bana göre değil hiç diyormuşsun Çok baskın çok iddialı fazla popüler buluyormuşsun
Peki benim de bir kalbim olduğunu
Senin aşkınla dolduğunu
Göz göze gelince mahvolduğumu
Gerçekten mi görmüyorsun
Aaaaa Gerçeği gözden kaçıran yarim
Aaah Eğriyi doğruyu şaşıran yarim
Aaah Aşkımla ruhunu şad ederken
Aaah Sonunda sabrımı taşıran yarim
Seni anlamıyor değilim inan ki
Yaşamak değil esaret sanki
Hadi benim kendi seçimim sonuçta
Gülü seven dikenine dayanır yani
Bu durumda kalbine danışacaksın
Neye nereye kadar katlanacaksın
O kadar aşkın varsa hemen gel kalbimde karargah kuracaksın!

18- Doğdugun yıl çıkan bir şarkı (tam yılı olmasa da o aralarda cıkmış cok sevdigim bir parça)
 * Şebnem Ferah- Vazgeçtim Dünyadan
Nerde sözler of nerde yüreğim
Ben de sevdim of sevmedi bilenim
Ver elini sonsuza al beni dünyadan of kalmadı sevenim
Yürekler alınmaz pulla parayla
Kim yenmiş kaderi duayla
Gelinlik giymeden, ışığı görmeden bebeğimden önce vazgeçtim dünyadan
Kaderi yenmeden, utandım kendimden
Daha sevilmeden vazgeçtim dünyadan
Nerden geldim of yolculuk nereye
Belki söyler of sorarsam kadere
Yok sevenim arzuyla
Mezarlar bile küsmüş of kadınca ölene

19-  Sana yaşamı düşündüren bir şarkı
*  Ferhat Göçer - Yıllarım gitti
Kimleri sevdik kimleri sildik
Kimleri peşine düştük genç ömrümüzde
Yüz göz olduk yar seninle, sözümüzü esirgemez olduk
Gençliğimi geri verseler bu kez en çok kendimi severim
Veririm o yari de, kime sevdirirse sevdirsin
Kimi öldürürse öldürsün
Kimi güldürürse güldürsün
Umurumda değil Kaşı gözü gül yüzü
Yıllarım gitti, Yıllarım gitti
Bir düşün niye geldik bugüne diye,
Kimlerin sözüne gittik genç ömrümüzde

20- Senin için anlamı büyük olan bir şarkı
* Ahmet Kaya - Kum Gibi
Martılar ağlardı çöplüklerde Biz seninle gülüşürdük Şehirlere bombalar yağardı her gece Biz durmadan sevişirdik
Acımasız olma şimdi bu kadar Dün gibi dün gibi çekip gitme Bırak da sarılayım ayaklarına Kum gibi kum gibi ezip geçme
Sonbahar damlardı damlarımıza Biz seninle sararırdık Aydınlanlansın diye şu kirli yüzler Biz durmadan şavaşırdık

21- Adında isim geçen bir şarkı
* Fikret Kızılok - Gönül
Bunca yıl herkesten kaçtın En sonunda buldum sandın
Ansızın içini açtın Yapma dedim yaptın gönül
Gözleri senden uzaktı Fark edilmez bir tuzaktı
Sana böylesi yasaktı Yapma dedim yaptın gönül
O bir yolcu sen bir hancı
Gördüğün en son yalancı
İçinde ki serin sancı
Gitmez dedim kaldı gönül
Sen istedin ben dinledim
Senden ayrı olmaz dedim
En sonunda bende sevdim
Şimdi beni kurtar gönül
Gözlerin bakar da görmez Ellerin tutar da bilmez
Gece gündüz fark edilmez Demedim mi sana gönül
Sabahın tam üçündesin Dertlerin en gücündesin
Hâlâ onun peşindesin Gitme dedim gittin gönül
Böylesi sevdiğin için Bir kördüğüm oldu için Ağlıyorsun için için Demedim mi sana gönül

22- Seni İleriye taşıyan bir şarkı
* Aydın Kurtoğlu -Yak
Ne kadar boş her şey alışınca yalnızlığa
Tükenince umutların sarılırsın gururuna
Bir elinde yanılgılar diğerinde gözyaşların
Yıkılınca hayallerin karışırsın yağmurlara
Değer mi boş yere kendini üzmeye
Hayat senin ellerinde
Ne varsa kalbinde yak gitsin anıları
Bir değil bin kere geçtin o yolları
Kim geri getirecek kaybolan yılları Söyle

23- Herkesin dinlemesi gerektiğini düşündügün bir şarkı
*  Zülfü Livaneli - Kan Çicekleri
Topraktan mı sürmüş candan mı kopmuş
Açar yediveren kan çiçekleri
Türkü mü, şiir mi, ağıt mı yoksa
Açar yediveren kan çiçekleri
Bölük bölük olmuş çaylar dereler
Hiçbiri denize varabilmezmiş
Duvarların dibinde bir yaralı gül
Gülleri solduran gülebilmezmiş
Bu şehrin üstünü duman sis almış
Tomurcuk çiçekler kana belenmiş
Dağlar çiçek açmış, usta dert açmış
Umudun goncası kan çiçekleri

24- Dagılmamış olmasını dilediğin grupdan bir şarkı
*  Manga - Hani biz
Hani biz mecazi aşkların buruk özlemiydik
Hani biz her gün ilk kez gibi sevişirdik
Şimdi sabahları neden bir tek kelime bile etmez olduk
Işıklar söndüğü zaman sırtımızı dönüp uyur olduk
İstersen ağla istersen bağır, döndürebilsek bile zamanı geriye
Aşk bitmiş be aşk, pas tutmuş hazlar
Yarınsız dünlerle nereye kadar
Hani biz hiç kimseye öyle benzemezdik
Hani biz hiçbir şeyi bizden gizlemezdik
Şimdi herkes kadar kolay bir bir yalanları süsler olduk
Çırılçıplak yan yana küsmez barışmaz olduk

25- Artık hayatta olmayan sanatçıdan bir şarkı
*  Murat Gögebakan - Gülmedi Talihim
Gülmedi talihim gülmedi gitti
Ömrümün baharı kış oldu bitti
Rüzgarlar önünde yaprak gibiyim
Her gelen kalbimi kırdıda gitti
Allahım bir yol göster bana
Gülemedim ben aşktan yana
Bana aşkından bir zerre ver İçeyim onu ben kana kana
Gülmesin talihin gülmesin gitsin
Ömrünün baharı kış olsun bitsin
Rüzgarlar önünde yaprak gibiyim
Her gelen kalbimi kırdıda gitti

26- Aşık olmak istemene yol açan bir şarkı
*  Elif Turan - Aç Kapıyı Gir içeri 
Bugünlerde bir şeyler oluyor bana acep neden
Yalnızlık geciyor gönlümdeki ıslak caddelerden
Bakarsan buğulu penceremden
Dünyam kapkaranlık neden bilsen
Ac kapıyı gir içeri gönlüm bekliyor seni
Banane şu yalan dünyadan yanımda sen olmazsan
Gözlerim kapanmaz seni sinemde uyutmazsam
Sevmeyince hayat bomboş dedin Yaşamayı bana sen ögrettin
Aç kapıyı gir içeri gönlüm bekliyor seni
Gözlerim kapanmaz seni sinemde uyutmazsam
Sevmeyince hayat bomboş dedin
Yaşamayı bana sen ögrettin
Aç kapıyı gir içeri gönlüm bekliyor seni

27- Kalbini kıran bir şarkı
*  Burcu Güneş -Aşkın Beni Baştan yazar
Meğer onun gelicem dediği kalbimin sevgimin hakkından gelişiymiş
Meğer onun dönücem dediği verdiği sözlerden yeminlerden dönmekmiş
Meğer onun alıcam dediği en sonunda benim günahımmış
Geceler usandı acılar usandı
Çığlıklar usandı şarkılar usandı
Ondan ne kaldıysa kalbime dolandı
Bekliyorum gelsin bir tek canım kaldı Ateşe verseler dünyayı kaç yazar
Yanmadı kimse böyle benim içim kadar
Çekip gitsem bir gün silinsem dünyadan
İnan ki aşkın beni baştan yazar

28- Sesini çok sevdiğin şarkıcıdan bir şarkı
*  Merve Özbey - Helal Ettim
Ayrılığın günahı, aşkın sevabı büyük.
Senden kalan acılar, sanma ki gönülde yük.
Kalma gitme sorgusu bölük bölük,
Bendeki bu yürek, senin bile korkundan büyük!
Giremedin neden gönül yoluna?
Böylesi sevdayı feda ettin.
Benden yana olan kalsın yanına,
Ben sana hakkımı helal ettim.
Bilemedin değer aşkın uğruna,
Böylesi bir kalbi heba ettin.
Benden yana olan kalsın yarına, İstemem hakkımı helal ettim.

29- Çocuklugundan hatırladıgın bir şarkı
*  Fatih Erkoç - Ellerim bomboş
Senden ayrılmadan önce bilmiyordum hiç, hayatın anlamsızlığını
En güzel şeylerin bile yavan kaldığı aklımın ucundan geçmezdi.
Senmisin bu hallerde olmama sebep
İnanmak gelmiyor içimden
Oysaki durmaksızın süren kavgalar meğer aşkın cilveleriymiş.
Ellerim bomboş yüreğimde bir sızı
Ateşe atılmış bir demir gibi kor hala
Ellerim bomboş gözümde yaşlarla
Güneşin kavurduğu bir çöldeyim

30- Sana seni anlatan bir şarkı
*  Sagopa Kajmer - Ben Hüsrana Komşuyum
Benim sermayem çift el, çift göz , karamsardan varan harbi doğru söz,acılarımsa köz ah benim bu sisli yollarım, vay benim körpe ellerim , kara saçlı başım ,dara düştü yarım .Bazen bıktım ,aslen yıkıldım ve daldım derinlere sığdan yıldım ,beni toplasan 30 şirin yıldım , sabreden dervişin muradına vardım.Bitmez kaderin uzun yolu , gidilemez tek binekle , içine sinmiş korkak çocuğu ileri doğru itekle , burada beklemekle sanma kalıcısı ya pekte bak kaç milyar insanın yaşam bayrağı direkte!... Bu ses benim dinle!...dinle!..dinle!...Uygunsuzca gidişlerim yolunu kesen haydut benim,bildiklerimden eminim yaptıklarıma kefilim gidenlerime vedayım gelenlerime mirim...

Denedim olmadı , çabalarımın sonu nihayete varamadı ben hüsrana komşuyum , yolları gözler meczubum uykum kaçtı , iflasın eşiğine battı , bu suçsuz gözlerime hesabım ağırdır , vardır şerrim de velâkin kalanım hayırdır.

Bir tane de ben ekleyim' hediye gelen şarkı?
* Gökhan Tepe- Seninle her yere
Dağılmışım yine derdinle bu gece
Toplanma ihtimal yok
Hüzünde Şarkılar demlenmişim yine
Senin benden haberin Yok
Saymıyorum bu zamansız hasreti
Yalnız kalmak kader değil
Korkmuyorum göze aldım her şeyi , canımın canı senden başka yerim yok
 İnan Bana...
Ne dost tanırım ne düşman gözümde
Bir hak bilirim bir de aşk içimde
Hayat dediğin geçiyor seviyorsan söyle
Düşünmeden koşar gelirim, seninle her yere!!!

21.08.2017

Seyahat çantamda ne var?

Çağrı madem annesine özenmiş, bence artık bezlerini kendi taşımalı.

  Merhaba çantamda ne var video ve yazılarını hem merak hemde fikir edinebilmek açısından meraklı biri olarak uzun zamandır böyle bir konuya değinmek istemiştim. Üstelik her fırsatta söylediğim gibi "çantaları" "çanta takmayı" sevmeyen ne kadar çok eşya o kadar hamalık prensibiyle yaşayan biri olarak! Bir bebek annesi olarak bile hala düzenli olarak çanta taşımamak için çözüm yolları arıyorum. bu durumda günlük çanta mantığından uzakta acil durumlarda bir iki günlük seyahatlerde yanımda ne taşıyorum o çantanın içinde hazırda beni bekleyen şeyler neler onlara bi değineyim istedim.


  Sırt çantasını taşıma kolaylığı açısından kendi mi bildim bileli çok seviyorum. Abartmış olmayayım bu yaşıma gelene kadar onlarca çeşit markadan farklı farkı minimum 100 adet çantaya sahip olmuşumdur. Tabii ki çantaya para vermiyorum. Babam bu işin içinde bulunduğu için ben istemesem de her an farklı bir model çantaya sahip olmam mümkün. Fakat ben yıllar için her zaman sevdiğim insanlara eli boş gitmek yerine bu çantaları hediye etmeyi tercih ettim. O nedenle bu yıl sadece sırt ve bavul tipi olmak üzere iki ayrı çantaya sahip olup uzun süre de yola bu ikisiyle devam etmeye karar verdim. 
  Gelelim çanta düzenime; daha geçen ay bi arkadaşımın çantasından çalan telefonu çıkartabilmek için dakilarca cebelleşmiş bulamayıp pes etmiştim. Bu yüzden hayatımın her alanında olduğu gibi eşyaları guruplara ayırıp belli düzende ilerlemeyi seviyorum.


  ilk olarak' Huggies ıslak mendil. bu ıslak mendile olan sevgimi her seferinde dile getiriyorum. Kızım için kullandığım gibi manyak çıkartmada müthiş müthişş müthişşş! o nedenle bile olmalı. Dene bunu kutusundan çıkan tester duş jelini el sabunu olarak çantamda bulunduruyorum ve tabii ki Selpak mendil. 

  Şarj aletim i-pad ait bir uzun kablo aslında ama bu uzunluğu sebebiyle telefonuma da kullanıyorum. bu büyük zarf şeklindeki çantayı ise sırf şu koca tableti koyacak bir şey bulamadığım için aldım. Görüntüleri telefonumla çektiğim için kabını cıkarttım :) sembolik olarak da olsa olmaz sa olmazlardan. Hala Note 2 kullanıyorum. telefonda büyüklük benim için gerçekten önemli. niye derseniz körlük derecesinde miyopum! Parfüm Avon İncandessence ' yıllardır uygun fiyatlı parfümler arasında en ama en çok sevdiğim. Evden çıkarken keyfime  göre farklı farklı parfümler sıkıp çıksam da bunu çantamda taşımayı seviyorum. Alerjim olduğu halde beni rahatsız etmeyen tek parfüm buysa bence kimseyi rahatsız etmeyecektir diye düşünüyorum.


  Cüzdanımda kimlik kartlar vs. dışında küçük bir not defteri ve kalem taşımayı seviyorum. bütün bilgiler şifreler numaralar okunacak kitap listesi alınacaklar vs hep bu deftere yazıyorum. 
Mavi kareli boş bez çanta Çağrı için kullanıyorum. Çıkmadan hemen önce 5 adet bez koyuyorum içerisine. Fuşya çiçekli silikon çanta, 2014 yılında Flormarın yılbaşında yapmış olduğu yarışmadan kazanmıştım. İşin komik tarafı ödül "makyaj seti"ydi anca gelen bu çanta ve içerisine zoraki sıgdırdıkları iki oje bir tekli far rimel bazı ve kalem rujdu :D  paketi alanların surat ifadesini tahmin edersiniz herhalde bende çok şaşırmıştım :) içerisinden çıkanlar asla kullanmayacağım renkte ve ışıltıda olduklarından bi arkadaşıma vermiş olsam da çanta bende kaldı. Günlük hayatta tam anlamıyla makyaj yapmadığım için içerisine acil durumlarda kullanırım diye rimel, ruj, kapatıcı, el kremi, lip balm ve bb krem bulunduruyorum :)


  Son olarak kulaklık, selfi cubuğu (Çağrıyla resim çekmeye çalışırken çok yardımcı oluyor), kendime ve kızıma yedek toka, zımbız ve ip ayrılmaz parçalarım olur. diş macunu fırça ve Sudo krem. acil durum kurtarıcısı. Bu kreme de Çağrı bahane en çok ben kullanıyorum bence. Eee birde numaralı gözlügüm ve temizleme mendilleri. Lise yıllarımdan beri gözlük takmaya alışamadık. Toplasam 10 kere bile takmadığım için artık burnumun ucunu bile göremiyorum.  :)  Pembe beyaz kapsülü unutuyordum. Kendim için ağrı kesici Çağrı içinse fitil var. çocukların ateşinin ne zaman nerede çıkacağı hiç belli olmuyor bu yüzden şuruptan bile pratik fitiller. Çünkü zaten doktoru üst üste bile atılabildiğini zararsız oldugunu söylemişti. üstelik daha çabuk tesir ediyor. Benden  bu kadar. 
 Birde 2014 de instagram da #çantamdanevar tag için şöyle bir resim eklemiştim. Ben unuttum gitti de, 2 gün önce tesadüf insangramda yine bu tagda gezerken kendi resmime farklı bi hesapta rasladım. üstelik benim resmimle aynı alanda bi yarışmaya katılmış. Özel eşyalarımı başkasının hesabında görmek hiç hoşuma gitmedi. Rahatsızlık duydum gerçekten. Ortada bir emek yok belki ama insanların özeline saygı duyulsa bari... Keşke...

Not: birde artık abur cubur taşımıyorum çantamda hıhh, kendimi tebrik mi etmeliyim? Çikolatan nefret ediyorum da ! o la laaaaaaa

1.08.2017

Can Dostlarım

   Toni evcil hayvanımız değildi. Badi ise ilk evcil hayvanımız değildi.. Henüz 9 yaşında olmama rağmen öncesinde 1 kedi 2 köpek 2 de papağan sahibi olmuştuk. 
   İstanbul'dan Antalya'ya kalıcı olarak göç ettiğimizde yüksek binalardan kopup bahçeli eve yerleşmiş olmamız bu durumu avantaja dönüştürerek hayvan sahiplenme gibi bir düşüncemiz de yoktu. Çünkü biz hayvan sahiplenmeyiz, hayvanlar bizi sahiplenir.

   Taşındığımız eve yerleşir yerleşmez tam üç ayrı komşumuzun köpek sahibi olduğunu görmek bizim için tam bir eğlence kapısı olunca ben bahçede tüm sempatikliğiyle dikkatleri üzerine çeken Kaniş cinsi Melisa ile çoktan aşk yaşamaya başlamıştım. Abim ise tam karşı bloktaki Boxer cinsi Efe' ye bilardo toplarını parçalatmakla meşguldü. Eeee bizim neyimiz eksik herkesin köpeği var diyen üst komşumuz Toni ismini verdiği minik uzun kulaklı sarı yavruyu çoktan sahiplenmişti bile. Çiş eğitimi vermekle uğraşan Natalie ablanın sinirleri gevşeyince gizlice koltuk arkasına işeyen Toni'yi çaktırmadan gülerek izliyordum. Birlikte bir aile gibi olduğumuzdan Toni'de artık bizim evin demir başlarından sayılırdı ancak sanırım tam olarak 1 ay bile olmamıştı. 

  Oğlu Andrey kıreşten döndüğünde benim kollarımda yeterince şımarmış olan Toni aniden kreş arabasının olduğu yöne doğru karşı şerite fırlamış bulundu. Haliyle onunla birlikte kendimi arabanın altına atmış yine de Toni'yi çarpmadan kurtaramamıştım. Kucağımda can verdiğini hatırlıyorum da.. Buz kesmiştim. Sonrası site sakinleri koşuşturmalar, uğultular, "Salihhhh Salihh köpek için çok erken demiştim" diye tepemde dövünen Natalie abla. Kucağımdan zor bela yere bıraktığım Toni için veteriner değil gömecekleri yeri konuşuyorlardı artık. Ve her yer kan olmuştu. Neyse ki ben bu olayı yine de pek anımsayamıyorum. 

  Aylar sonra benzer bir köpek bulan abim boş bir dairenin balkonunda gizlice ona bakınca okul dönüşü sesini duyarak onu orada keşfetmeme sebep olmuştu. "Anne birisi karşı bloğa köpek bırakmış sanırım evde yoklar orada ne yiyip ne içiyor ki gidip bir şeyler vereyim" dememle abimin foyası orataya çıktı ve Badi artık bizim evin köpeğiydi. Haliyle üst komşumuzun da olunca iki aile iki yandan beslediğimiz Badi'nin obez olup hantallaştığını hatırlıyorum. Sonrası aile abartmanına taşınmamız ve tam yerleştikten sonra ev sahibinin evde köpek istemiyorum demesi. En son abimin arkadaşımın villasına götürüyorum diyerek götürdüğünü hatırlıyorum. Eminim bizden sonra daha iyi bir hayat yaşamıştır. 

  İki sene sonra ev yaptırdığımızı öğrenip yeni kalıcı evimize taşınır taşınmaz Babam siyah beyaz uzun tüylü 7 tırnaklı dünya sevimlisi bir köpeği kutudan çıkartarak "Al bakalım bunu bir güzel yıka" demişti. 

  Yolda peşine takılmış dayanamayıp alıp gelmiş babam. Hemen aşılarına başlayıp karnesini sevinçle çıkarttık, nihayetinde bebekti ve evimizin neşesi olmuştu. Babamın günlük kasaptan aldığı kemikleri kaynatıp etlerini sıyırarak annemin bu yavruyu el bebek gül bebek baktığını hatırlıyorum.
   İnsancasına her yaptığı değişik harekete gülüp eğleniyorduk. Bebek ya yeni şeyler keşfediyor oda. 7 aylık olduğunda mutfakta uğraşırken içeri bir hışımla girdiğini ağzından salyalar aktığını görünce "eyvah Pino eti sıcakken yemiş!" diye bağırmıştım. Arkamda ki masaya dönüp baktığımda ise usul usul duran etleri görünce onunla alakası olmadığını anlamam uzun sürmedi. 

  Tekrar Pino'ya baktım gayet sakin anlamaz gibi yüzüme bakıyordu. Bir kaç gün geçti Pino'nun ani gelen salyalarının sebebini konuşurlarken duydum. Ben bu durumla tekrar karşılaşmasam da, kuduz benzeri bu ağız akıntısının sebebi Epilepsi hastalığıymış. Nasıl olur ya!? olsak ta hemen tedaviye başlandı. Ancak bu krizler günden güne sıklaşıyordu. Sıklaşıyor sıklaşıyor ve daha daha sıklaşıyordu. Beş dakika da bir kendini kaybeden Pino'yu artık arka bahçeye bağlamış karantina altına alır gibi herkes den herşeyden uzaklaştırmışlardı. Ve bu süre de Pino'nun kriz geçirdiği her an kafasını arkaya doğru kasıp ağlayarak acı çekmesine dayanamayıp ağlıyordum. 
   Her gün veteriner geliyor gidiyor günden güne kötüleşiyordu. Ağlaya ağlaya yalvarıyordum Allaha ne olur iyileşsin diye. Bir hafta boyunca kriz geçirmediğini fark edince düzeldi sandık ve Pino tam özgürlüğüne yeniden kavuşacakken çok şiddetli krizler geçirmeye başladı.

  Bir sabah annem beni komşuya gönderdi ve ben çağırana kadar sakın gelme dedi. Komşunun kızlarıyla oturken annesi uzun saçlı genç bir adam geldi size diyince anladım bu veterinerdi. "Bu durum size de hayvana da zarar, iyileşmeyecek daha fazla acı çekmesine izin vermeyin" dediği için o gün Pino'nun uyutulmasına karar vermişler. Balkondan baktım babam ağlaya ağlaya bahçenin bitimindeki boş ormanlık alanda çukur kazıyordu. Veterinerin arabasına binip gittiğini görünce eve doğru koşmaya başladım. Pino'yu gömmüşler ve her yere kireç döküyorlardı. Bundan sonrası hep ağlamalı... Taşındığımız bu yerde insanlar hayvanları gözü kapalı öldürdükleri ve nefret ettikleri için "ıyy manyak mı bunlar" bakışları altında umursamadan istemsizce ağladık. 

PAŞA ve KITMİR
  Sonra bir daha köpek istemiyorduk ya, babama çok kızdık çok. İs-te-mi-yo-ruz! Bir sene sonra babam aynı vaziyette tekrar gelince annem bastı çığlığı. Götür bunu istemiyorum! Turistlerin peşine takılmış gidiyordu çok tatlı dayanamadım aldım. Cinsi belirsiz sarı bir sokak köpeği. Babam ismini koymuş bile Paşa!
  Bu Paşa evimizin harbiden Paşası oldu. Hiç bir hayvanda keşfetmediğimiz şeyler keşfettik bunda, konuştuğumuz her şeyi anlayarak dinliyordu. Gerçek bir adam beyefendi edasıyla ailemize çok çabuk uyum sağladı. Bahçe kapısının kapatılmasından hiç hoşlanmıyordu mesela. İstediğinde keyfince gidip çıkabilmeli, artık evde git kapıyı kapat diyemiyorduk. Duyduğu anda gidip kapının önünde oturduğu için annem gözüyle işaret ediyordu git kapat diye onu bile fark ediyordu.

  İnat işte, günlerce gidip eve gelmediği de oldu, küstüğü de. Nereye oturacaksa paspasını oraya serer öyle otururdu. Ateş gördügünde mangal yanacak diye başında dururdu. Öyle bir de fedakardı ki, sokak köpeklerini, bakımsız olan ne kadar canlı varsa bahçeye alır tabağını önüne iter ikramda bulunurdu. Günlerce bu yüzden ağzına lokma koymadığını biliyoruz. Sonuna kadar verir, biz verdikçe o verir yalvar yakar zorla bir lokma ağzına koyamazdık. Yemeyip yedirirdi yani.

KİTMİR dagılan çamaşırlarımın üzerinde
   O arada veterinerimiz bizi arayıp elinde çok güzel bir Doberman yavrusu olduğunu söyleyip zorla bize verince sahiplenmiş bulunduk.

 Paşa'nın tam aksi kıskanç bencildi. Bir de gözünü dikip suratıma dövecek gibi bakması ilk kez bir hayvana ısınamadığımı anlayıp hayretler etmiştim. "Yaaaa sen nasıl bir köpeksin, gitsene yanımdan" diyip durunca, Kıtmir ismini verdiğim bu hanımefendi benim bir dediğimi ikilemez oldu. Evdeki herkese tın tın. Ben kalk oradan şuraya otur desem saniyesinde kabulü. Yemeği önüne koyup "Ye" demediğim sürece ağzının suyunu akıta akıta izler sabırla "ye" dememi beklerdi.
  Sesimin tonundan nasıl davranacağımı önce den bilirdi. Artık hal böyle olunca bizimkiler tamam dedi, bu sekil devam et bizi dinlediği yok nasılsa birimiz söz geçiremezse zaten bu köpeğe bakamayız. Güç yetiremeyiz yani...

  Büyüdükçe güçlendi hırçınlaştı. Kedi geni taşıyan bir tür olduğu için her ne yapacağını kestiremezdikte zaten. Baya kedi gibi davranırdı yani. Evin içinde ses çıkarmadan parmak uçlarında yürür, sürünür. Hatta arkadan yavaşça yaklaşsa nefesini bile duyamazdık. Masada insan gibi oturup yemek yerdi. Kızsakta! bu konu evde hep tartışmaya sebep oldu. Kıtmir Sen bir köpeksin in o sandalyeden! O arada tabaktaki yemeklerimizi çok kez mideye indirdi tabii.
 
EFE
Paşa bu süre de Kıtmir'e hep annelik etti. Kıtmir de büyüyünce hep onu korudu. Bir gün sokak köpekleri saldırıp Paşa'nın baldırından bir parça koparınca eve ağlayarak gelen Paşayı gören Kıtmir delirmişti.
  Bütün köpekleri parçalamak istiyordu, yapardı da bu yüzden kaçmaması için bütün gece depo da kapalı tutmuştuk. Paşa 3 sene sonra bir gün hiç gelmedi eve, günler haftalar aylar iki yıl boyunca umutla aradık.
 Bir gün hep döner gelir umuduyla da bahçe kapısına bakıp durduk. Oysa bizimle yaşlanacağını sanıyorduk. Çünkü kaybolmadan önce kanseri yenmişti.
  Kayboluşunun ardından Kıtmir nasıl başardıysa bize sürpriz yapıp yavruladı. kısırlaştırmayı hiç düşünmemiştik onu ama eşleştirme gibi bir isteğimiz de yoktu. Geldi mi bize 12 tane topaç gibi Doberman ve Rodwaydır yavruları. Hepsi bir birinden farklı karakter de ve  güzellikte.

  Başta çok eğlenceli olsa da yavrular büyüdükçe işler karıştı. Üçüncü ayda sahiplendirme çabalarına girdik. Eee birini de biz almalıydık ama hangisini? Sonunda içinde en ağır başlı en pasif en kırma olanını pofuduk cinsi belirsiz ayı yavrusu gibi sevimli yumuş yumuş olan oğlanı seçtik. Evimizin paşası bu olabilirdi. Bu yüzden ona Efe dedik. 
  
CABBAR
  Doğumdan sonra Kıtmir dogum hastalığı geçirdi. Annem babam günlerce geceleri nöbet tutmuştu başında. ateşi bir anda tavan yapıyordu çünkü.   Sürekli soğuk suya sokmaları gerekiyordu. Bu haslıkla birlikte beyni sulanan Kıtmir bunadı. Biz dahil her şeyi unutmaya başladı. Böylelikle Kıtmirin bakımı daha da zorlaştı. En çokta kural tanımaz halleri zorladı bizi....
  7 yaşına geldiğinde Efe artık 3 yaşında ve Kıtmir kaybolmuştu. Kıtmirin yokluğuyla birlikte Efe yemez içmez oldu ve oda hastalandı. Uzun bir süre tedavi oldu ve ne tam olarak iyileşemedi.
  Benim artık evlendiğim sıralarda veteriner çok yaşamaz ölür diyerek tedaviyi kesti. ve birgün kuaför salonunun önünde sahibini bekler gibi sakince duran Pitbull cinsi köpeğini görüp sahiplenmemizle her şey değişti.
 Bu duruma çok kızsam da eşim bu köpeği sadece üreme amaçlı kullandı. Çok sevdiği "Çiko" dediği pitbull cinsi köpekle eşleştirip yavruları büyüdükten sonra 3 yavruyla birlikte anneyi de verdi.
  Bizim zorumuzla içlerinden en sakin pasif olanını seçmek zorunda kalmıştı. Adına da Cabbar dedi. İsmi bile saçmalık ya..., adamın her yaptığı bir tartışma sebebi oldu ama olsun bu ismede alıstık. Evin yeni bebeğini çok ama çok sevdik.   Efe de öyle, renk geldi can geldi. Ömrüne ömür kattı adeta. Tıpkı Paşa gibi olan Efe Cabbarı anne gibi koynunda sırtında büyüttü. Isırmalarına çekiştirmelerine yaptığı tüm yaramazlıklara boyun eğdi. Birbirlerine öyle bir yoldaş oldular ki, Efe şuan 12 Cabbar ise 6 yaşında. Cabbar'ın sözde sahibi olan kişilikse zaten ona hiç bakıcılık etmedi. Annem büyüttü yani, işin sağda solda hava atıp Pitbull'um var deme kısmını ise bu şahıs üstlendi.  Giderken de götürmedi tabii.
Şuan Efe ve Cabbar bizimle. 


Ayrıca Kediler ve Köpekler adlı yayınımı okumayı unutmayın. :))

31.07.2017

26'

Geçmişime dair kimseyi istemiyorum hayatımda. Hiç kimseyi...
Yep yeni ben olmak istiyorum mesela, herşey farklı. Herkes farklı...
Yeni insanlar yeni hayat, hiç tanımadıgım yabancı yüzler, nefis bir şehir. Hepsi bambaşka...
Yeni bir kimlik, yeni hisler, yeni düşünceler. Herşey o...
Eli elim, nefesi nefesim.
Kararsızım da galiba...
Çok şey mi istiyorum? Bilmiyorum.
Bekliyorum hep bekledigim gibi.
Tek bir farkla, bu kez yorgunum...

23.07.2017

Huggies Little Swimmers Almayın!

 
  Huggies Little Swimmer mayo bebek bezi tam bir fiyasko! Yazıma direk böyle girmek istedim çünkü bu para tuzagına düşmenizi istemiyorum. Soruyorum, mayo bebek bezi denince aklınıza gelen şey nedir? İçine su almayan yani şişmeyen bir bebek bezi olabilir mı? Bu düşünceyle yola cıkıldıgında aklıma havuzda takılan saç bonesi mantıgı geliyor. Dışı laylonumsu dış bariyerler ona göre ayarlanmış vücuda oturan sızdırmayan "bebek bezi". Bu mantıkla da aldıgı parayı kurusuna kadar hak etmesi gerekirdi. Ama yanıldım! İlk izlenim olarak gayet güzel. Yumuşacık, kusursuz görünümde harika bir tasarıma sahip. Kilot sistemiyle de giydirip cıkartmak oldukca pratik. 
 Tatilin baş kentinde yasıyor olsam da, evde oyun havuzunda oynarken giydirip Çağrı'nın bu süre de rahat edebilmesini hedeflemiştim. Bunu alana kadar zaten normal bezle evde sorunsuz dolaşmıştı. Tam anlamıyla bezin şiştiği zamanda zaten oynamayı bıraktıgı için degiştiriyordum. Ancak bu bezi büyük bir hevesle almış olmama ragmen karşılştıgımız durum hepimizi şok etti. Bu bez suda şişmiyor evet, çünkü emmiyor! Yani içide dışı da aynı! Bütün gün altı bezli sanarak dolaştırdıgım bebek eve işeye işeye dolaşmış!  Akşam üzeri tüm koltukları silmek durumunda kaldım. Abimin uzerine isedi ve Çağrı'ya dokunan herkes üzerini degiştirmek durumundaydı. Sonuc, normal bez giydirin o bile daha iyi. Normal kilottan hiç bir farkı olmayan bu bezin 12 adetine boş yere 18 tl para ödeyip rezil oldum.
 Denizde gayet iyi oldugu yorumlarını okudum, evet olabilir. Deniz kum güneş gün boyu size ıslaklık hissettirmeyebilir. Büyük tuvaleti maskeleme yönünde olumlu düşünceler de olsa sıfır emiciligi oldugu için bu konuda da malesef başarısız. Almayın o kadar netim bu konuda! Alın naylon kilot geçirin bebek bezinin üzerine o bile daha rahat ettirir. 
 Heee birde tahmin edersiniz ki emmedigi için, ilk kullanımda pişik kızarıklık alerji yolunda kırmızılıklar oluşmaya başladıgını söylememe de gerek yoktur herhalde. 👎😒

*******
Edit : aynı işlemi gören çocuk mayosu, Story baby Türk malı fiyatı sadece 6 lira. İç yüzey naylonumsu su tutunca pislikten arınabilir bi yüzeyle kaplanmış. Ayrıca yanında tamamen naylon olanıda satıştaydı. Fiyatı 4 tl di. Bel ve bacak dikişleri lastikli kavrayabilir sekildeydi. Bence normal bezin üzerine giydirilerek kullanılabilir. Anneme uyup onu degilde bunu aldıgım icin pisman oldum gibi ama ilk fırsatta alabilirim. 😊

14.07.2017

LR Aloe Vera Acil Yardım Seti


  Yaz aylarının gelmesiyle sıcaklara hiç dayanamayan Çağrı'nın isilik çıkarması beni Aloe Vera Jel arayışına itti. Özellikle iş hayatımın son yıllarında keşfedip her yere her şeye kullanmıştım bu jelleri. 
Google da ararken LR ürünleriyle karşılaştım ve zaten LR danışmanı olarak ilk aklıma arkadaşım Serap geldi. İsiliği filan geçtim (isiliğe gül suyu fayda ediyormuş) ne alayım dedim hemen bu üçlü seti önerdi. Kozmetik değil tabii ki, ilaç gibi düşünün gereken durumlarda sonuç alana kadar düzenli olarak kullanacaksınız. Kendisinden bu ürünü satın almadım direk üye oldum bir kaç gün içinde ürünler kapıma kadar geldi. Kullanım talimatları biraz karışık gibi, nette baktım herkes aynı açıklamaları yapmış olsa da ürünlerin kullanım şekilleri Serap'ın kendi açıklamasını aynen aktarıyorum.
---------------------------------------------
Ayrıca Serap'ın blogu Makyaj Çarkı'na buradan  İnstagram için @makyaj_carki
Facebook Güzellik sayfası için buraya  kendisinin doğal güzellik yöntemlerini mutlaka incelemenizi öneririm.'
Ve LR ürünleri hakkında youtube videolarını izlemek içinde buraya tıklayın, abone olmayı unutmayın.
--------------------------------
Ürün detayları şöyle:

1- Yara, yanık, çarpma , burkulma, morarma: Sprey, konsantre ve propolis sırasıyla istenilen ve ihtiyaç duyulan sıklıkta kullanılabilir.

2- Kaşıntı, sinek ısırması, cilt alerjisi: Sprey ve konsatre yeterli, istenilen sıklıkta kaşıntıyı gidermek için kullanılır.

3- Nasır ve topuk çatlaklarında: Gece yatmadan önce sprey konsantre ve propolis sırasıyla nasır ve çatlak olan bölgeye uygulanır çorap giyilerek yatılır.

4- Uçuklarda: Propolis krem uçuklu bölgeye sıkça sürülür, özellikle uçıuk çıkacağını hissetiğinizde uygularsanız çıkmadan söndürebilirsiniz.

5- Hemoroid: Konsantre jel alüminyum folyoya sıkılır ve fitil şeklinde rulo yapılarak buzlukta dondurulduktan sonra fitil olarak kullanılır.

6- Cilt lekeleri, sivilce izleri, güneş ve hamilelik lekeleri: Sprey ve konsantre sadece geceleri bu sırayla sürülüp yatılır.

7- Ayak ve tırnak mantarı: Microsilver ayak kremi öncesinde sprey kullanılır.

8- Hafif egzamalarda: Propolis krem çok iyileştiricidir. Özelikle eller su ve sabunla yada soğukla temas etttikten sonra propolis kremi kullanmak çok etkilidir.

9- Sedef hastalığı: Sprey, konsantre ve propolisi sırasıyla kullanarak büyük ilerleme gözlenmiştir.

10- Pişiklerde:  Propolis pişik kremi olarak kullanılabilir.

11- Yüz ve vücuttaki kılcal damarlarda: Konsantreyi buz dolabında soğutarak uygulamak etkilidir.

12- El Kremi olarak: Propolis özellikle aşırı kuruluk problemi olan eller için uygundur.

13- Saç dibi eğzamaları: Microsilver şampuanla birlikte duş sonrası saç diplerine  sprey uygulanır.

   Benim kullanım alanım 6'ıncı sıradaki yüze uygulayıp yatmak yönünde olanacak, güneş lekeleri için kollarıma aynı şekil de mide rahatsızlıklığı yüzünden daha önceden oluşan abimin sırtındaki lekelere uygulayacağım. 1 numarada da, yara yanık çarpma morarma, 2 numara da kaşıntı sinek ısırması gibi durumlarda 10 numarada gerekirse pişik olma durumunda Çağrı için kullanmayı düşünüyorum. Özellikle yaz ayları için gerçekten kurtarıcı bir set olabileceğini düşünüyorum bu yüzden sonuçları merak ediyorum.

 Üyelik durumunda bu ürün bana 80 tl ye geldi ayrıca 100 tl'lik kotayı doldurmak için bide 10 tl 'ye Aloe Vera roll-on tercih ettim. kalan 10 tl'lik açığı ise yüz kremi testerları isteyerek doldurdum. Bu ürünler hakkında bilgi sahibi olamadığım için tester işini Serap'ın tercihine bıraktım. Sonuç olarak kapıda ödemeli olarak kargoyla birlikte 106 tl ödemiş oldum. Bence bir çok marka da olduğu gibi bu markanın da en büyük eksiği her hangi bir ürün veya tester göndermemiş olmaları. Yani yeni üye oluyorsun belki satış yapacaksın, falanca ürünümüzü deneyin memnun kalırsanız önerin gibi yaklaşımlar teşfik edici ve marka üzerinde iyi bir izlenim olurdu.


Ürünler hakkında ki net düşüncelerimi bitince aktaracağım. Ayrıca satın almak için Serap hanımı instagram adresinden rahatsız edebilirsiniz :)

6.07.2017

En Etkili 3 Şarkı


 AMESHA SPENTA feat Tayfa / Yalansın dünya

El vurup yaremi incitme tabip  Bilmem sıhhat bulmaz hicraneler var  Dert vurup da yarem eylersin derman  Her can kabul etmez viraneler var  Oy dünya dünya yalansın dünya  Vay dünya dünya fanisin dünya  Can ile cananı alansın dünya  Yalansın dünya  Dert ehli olanlar dergaha gelir  Elbette arayan dermanını bulur  Sadık der ki kimde ne var kimbilir  Geçti güzar ettim elde neler var  Oy dünya dünya yalansın dünya  Vay dünya dünya fanisin dünya  Aşk ile pervane dönersin dünya  Yalansın dünya



Fazıl Say - insan insan / Muhyiddin Abdal

İnsan insan derler idi 
İnsan nedir şimdi bildim 
Can can deyü söylerlerdi 
Ben can nedir şimdi bildim
 Kendüzünde buldu bulan
 Bulmadı taşrada kalan 
Canların kalbinde olan
 İnanç nedir şimdi bildim 
Muhyiddin eder hâk kadir 
Görünür her şeyde hâzir 
Ayan nedir pinhan nedir 
Nişan nedir şimdi bildim.


İlhan İrem / Şalamar

Tırnaklarım ipeği çizdi / beyaz
Parmaklarımın arasından akıyordu
Dansı sürüyordu büyücülerin titrek
Ne yana kanatlansam
O yana uçuyordu şalamar

Saklandığı gecede gizli ayaz
Saçlarının arasından esiyordu
Zehir sızıyordu yalnızlığından / soğuk
Ne yana kanatlansam
O yana uçuyordu Şalamar

Şalamar...
Şalamar... 
Firardasın tersine
Yinede eteklerin geçmiyor başına 
Şalamar !

Pencerelerine resim yapıştırmış cüceler
Dünya diye seyrettiğin odanda
Dokundular fırladın yataklardan
"Basubadelmevt"

Tersine akıttın nehirleri çığlık çığlığa
Kuyularda yüzümüzü gördük
Saçlarımızı aradık 
Gitar sololar...

Şalamar
Ahh ! Şalamar

5.07.2017

Çağrı'nın Konuşma Çabaları

  Artık 16'ıncı ayını bitiren Çağrı konuşma çabalarına girdi. Aslında baya bayadır konusuyordu desem yalan olmaz. Hep bi anne der gibi çıkarttıgı ses vardı, dogdu dogalı ama var sayıyorum.ki bize öyle geldi. Öyleyse Çağrı bi 7 aylık oldugundan beri açık açık anne ve anneanne diyebiliyordu. Ver, al, gel, git, su, mama,süt,bebek, köpek,kedi, havhav gibi kelimeleri sıkça duydugu içinde ögrenmişti. Yaklaşık bi 9 aylıkkende ilkkez Baba dedigini duyar gibi olmustum, bi kaç gün geçti gerçekten baba demesi artınca benim babam degil dede de bakim kızım lafını ögretti. Sonra Çağrı hep bi Dede lafını agzına dolasa da çok geçmeden tam 9 aylık oldugunda babası onu ilk kez görmeye geldi. Ondan beride dikkat ediyorum, Çağrı ne zaman baba dese ya arıyor ya mesaj atıyor yada hakkinda bi duyum alıyorum. Hoş hepsi davayla ilgili oldugu için Çağrı ne zaman baba dese evde herkesin sininirleri alt üst oluyor 😅 
 Dede, anneanne,anne gibi hitapları ögrenen Çağrı en son Dayı demeyi de ihmal etmedi.  "Didi" "anni" "anniinnii" "dayiii" tam olarak durum bu tabii. 
 Simdilerde dozajı arttırdı, gördügü herseyi ama herseyi istiyor. Parmagıyla istedigi seyi isaret ederek "Anne bu, anne bu buuu bu" 
Bu ayda normal mi bilmiyorum ama hiç birseyden tatmin olmuyor. İstedigi sey her neyse verdikten sonra yanindakini istiyor, kısacası evde ne var ne yok hepsini bana verin derdinde 😄 
  Çok konusuyor uzun uzun birseyler anlatıyor ama bu sefer ben bile anlamıyorum, çunku zaten duydugu butun sarkıları seslendiriyor. Ritim tutuyor ama kelimeler yine anlamsız. 
Birde herseyi anladigini dusunuyordum da, bugun beni bile sasırtmayı başardı. Anneme Çağrı'ya bakarak "suna bak ya ne güzel, kafasında hıç birşey yok" dedim. Oda kosarak gidip şapkasını getirdi ve kafasına geçirerek gösterdi. Kafasında şapka varmış. Çocuk haklı ben bile düşünmedim o kadarını 😅

4.07.2017

İki Kitaplıktan Geriye Kalanlar


  Yaklaşık iki sene önce kitap almaya ve okumaya ara vermiştim. Hatta kitap seçme konusunda baya başarısız olduğum için ne olsa alma huyumdan vazgeçip özellikle de bana hiç bir şey katmayan (Tess Gerritsen, Tedd Dekker, Lisa Gardner, ) gibi başlıca polisiye gerilim kitapları yazarlarını hayatımdan çıkartmaya karar verdim. Tercih zevk meselesi olsa da bir dönem deli gibi merakla okuduğum bu tarz kitapların sadece zamanımı çaldığını, korku filmi izler gibi gelip geçtiklerini düşünüyorum. Sevmiyorum değil, vakit harcamak istemiyorum. Haliyle geçen yaz okuduklarımı bir kenara ayırıp hala okumadıklarımı ise kapakları bile açılmadığı için resimde gördüğünüz gibi saklama gereği duydum. Malum düşününce "peynir ekmek gibi tüketilmesi gereken" kitapların pahalı olduğunu insanın içine oturmuyor da değil. Birde benim gibi ödünç kitap istemeyip direk D&R dan alıyorsanız ne demek istediğimi çok iyi anlamışsınızdır :) 

  Tercihime gelince, bir dönem sırf eğlenmek için vaktinde Dizüstü edebiyat kitaplarına epey bir yatırım yapım. Başta French oje Erkek dedikodusu'nun iki kitabını okuduktan sonra bu yazarın kitaplarını bir daha almamaya karar verdim. Aynı şekilde PinkFreund kitapları derken, eğlendim eğlenmesine ama bu kitaplarda da bana itici gelen bir yön vardı. Sanırım kitap kadar yazarı, yazar kadar da kitabı sevme gereği duyuyorum. Bu kitaplar da yazardan parçalar olunca her iki açıdan itici bulduğum taraflar oldu. Neyse, yine hepsini bir kenara attım, en son Pucca'yı okudum. ilk okumam gerekeni nasıl olduysa sona atmışım! Nasıl sevdiysem artık, ilk kitabın verdiği hazzı sonralarında bulamasam da en merak ettiğim internet yazarı olmayı başardı. Blog tadında İnternet yazarlarına gerçekten bayılıyorum. Çünkü zaten Blog günlüğü tutanlar olarak hemen hemen hepimiz bu işi yapıyoruz. Özellikle de internet yazarı demeye dilim varmasa da (Angutyus) Fatih Akdere'nin kalemine bayılıyorum. İçlerindeki şüphesiz en iyi yazar o. Bu iki sene de çok şey kaçırdığımı biliyorum ama işe başlar başlamaz ilk sahip olmak istediğim kitaplardan, Apaçi Masalı'nın devamı mutlaka alınıp baş köşeme konulacak.

  Lise yıllarımda alıp en üst rafa koyduğum halde Harry Potter okuyacağım diye yüzüne bile bakmadığım 100 temel eserlerden sanırım bir tek çocuk kalbi olanını okumuştum. Zaman hırsızlarından kurtulup keşke kıymetlerini bilseymişim diyorum şimdilerde. 
   Aaaa olur mu Harry Potter laf yok. Her bir kitabını kaç kez okudum ve satın aldım bilmiyorum. Annem her seferinde derslerinle ilgilenmiyorsun diyerek çöpe attı. Bu durum ne kadar çok tekrarlandıysa o kadar çok satın aldım o kitabı. Sonunda bıraktım ne yapayım, ilerde evlenir ayrı evim olursa alır çocuklarımla okurum dedim. Hiç ayrı evim olmadı ama kızımla okuyacaklarım için kitap alışveriş listeme çoktan girdi bile. 

 Kişisel gelişim kitapları aynı hep aynı zırvalama, hiç değinmiyorum. Meleklerle yaşamaya ise inancım gereği asla inanmıyorum. Sırf almış bulundum diye elimde tutuyorum ama ben size söyleyeyim, çekim yasası neyse buda odur. Neye inanırsanız kendinize çekersiniz. İslamın da dediği gibi, "Düşüncelerinizden de sorumlusunuz..."

 Son olarak Türk yazarlar başımın tacı, gerek edebi yönü olsun gerekse tasavvuf olsun. Ah o Aşkın Göz Yaşları buram buram maneviyat kokuyor. Bir kitabı iki günde bitiren beni bile bir hafta ağlattı. O nasıl bir ağırlıktır ki, neyle nasıl yazdın demek istiyorum. Yüreğine sağlık...


Kitap Sepetimde hangi kitaplar bekliyormuş:


  1. *Frida Kahlo Aşk ve Acı - Rauda Jamis
  2. *Soğuk Kahve, Sabah Uykum, Bana İkimizi Anlat, Korkma Kalbim, Gök Yüzüne Not - Ahmet Batman
  3. *Bir Apaçi Masalı 3,4,5 + Fedai - Angutyus
  4. *Sizi Mutluluk Denizinde Yüzdürecek Eğlenceli Şeyler - Mr. Wonderful
  5. *Pucca günlük 6 
  6. *Bakırköy Akıl Hastanesi'nden Anılar - Latif Ruhşat Alpkan
  7. *Bir Psikiyatristin Gizli Defteri - Gary Small, Gigi Vorgan
  8. *Hayat, Hüzün, Umut, Veda - Ayşe Kulin
  9. *Simyacı - Paulo Coelho
  10. *Tutunamayanlar - Oğuz Atay
  11. *Çalıkuşu - Reşat Nuri Güntekin
  12. *Yeraltından Notlar - Fyodor Mihailoviç
  13. *Yüzyıllık Yalnızlık - Gabriel Garcia Marquez


  • Harry Potter ve Felsefe Taşı 1, Sırlar Odası 2 - Resimli Özel Baskı
  • Çağlar Boyu Quidditch - Kennilworthy Whisp
  • Fantastik Canavarlar Nelerdir Nerede Bulunurlar -


Listemdeki kitaplar hakkında görüşleriniz neler? 
Ayrıca önerilerinizi bekliyorum.^^
En sevdiklerimden; Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği

2.07.2017

Paramparça - 3,5


Bizdeki ilişki kavramı okulların açılmasıyla birlikte sevip de kavuşamayanlara dönüştü. Çocuk haliyle sürekli ilgi bekliyor ve zaten muhabbet edeceğiz diye gecemizi gündüzümüze katıyoruz. Onun durumu okuldu iş hayatıydı derken hepten yorucu. Birde üzerine bana sürekli vakit ayırmaya çalışması yüzünden haliyle bilgisayar başında uyuklayarak sabahlar oldu. 
 Mevsimi kışa getirdik, yarıyıl tatili fırsatı çıktı karşımıza ben buluşmayalım diye hala atla kara bir seçiyorum. 

“Ehehe bu gidişle bilgisayar başında yaşlanacağız dimi.”

“Hahha, alemsin ya daha neler…”

 Trajikomik aslında. Odadan çıkıp da “ya anne baba ben manita yaptım. Gece gündüz de onunla görüşüyorum” diyemiyorum. Madem öyle düşündüm taşındım, vakit kazanmak için olaya son noktayı koydum. “Abim yakında askere gidecek ya hiç riske girmeyelim simdi, o zaman rahat rahat dolaşırız” dedim.. Heyecanlandı bu tabii, anında plan proje içersine girdi. Sabırla dört ayın geçmesini bekledi.

O arada artık soğuktan geberiyorum odada! Yaz boyu güneş görmeyen odadan kışın böyle bir torpil beklenilmez tabii. “Burası ne kadarda soğukmuş” diyenlere karşı, rahatsız edilmemek için inatla “yooo çok iyi sana öyle geliyor” demelerimde eklenince çaresiz kaldım iyice. Ellerim morardı tuşlara dokunamaz hale geldim. Baya vücudum takırdıyor benim ya, birde ani hareketle zayıflıktan kemiklerimin birbirine çarpması yok mu canımdan can kopuyor sanki. En kötüsü de Atom’un kamera açma isteği ve benim güzel görünme çabam! Babaanne kazağıyla oturduğum halde, güzel görünmek için bildiğin soyunuyorum! Aslında odadan hiç çıkmadığım için rahatlıkla en az üç gün aynı pijamayla yaşayabilirim de.

“Merhaba aşkım bugün nasılsın?” Iıııııııı donuyorum çaktırma. Üstümdeki askılı tişörtle muhteşemimmm zaten. “Sen o halinle üşümüyor musun?” diye soruyor ardından. Aaaa olur mu canım burası sıcacık terliyorum ondan. Yarım bi beynim vardı oda buzlandı. İlla güzellik arayışındayım düşünemiyorum ötesini. Hiç aklıma gelmezdi, sevecekse beni her halimle sevsin demek. Üstelik dış görünüşe bakıp kalacak biri de değil ama... Zaten kimden ne gizliyorsam, aynı okul aynı mahalle geldik kaç yaşına giy cuvalı otur işte. Olur mu? Güzel görmesi lazım!  Sonrasında da kamerayı artık kapatsak mı diye adamın gözünün içine bakar gibi ekrandaki görüntüsüne bakıp duruyorum oda sanıyor aşktan. Birde sayıklıyor “sen az üşüyor gibisin ama neyse” diye. Sormasana oğlum ne yapıyorsak aşkımızdan işte! Bu erkekler de olmasa saçlarımıza bile dokunmayız daa. Vururuz kilonun dibine dibine uçuşsun pireler götünde! Yinede aşk için yar için komple vücuda ağda yapar, gene de gık demeyiz biz.

“Bitanem sana bir şey soracağım bana dürüst davranıyorsun değil mi?”

“Evet” (yalan)

“Yani benden hiçbir şey saklamıyorsun”

“Tabii ki”

“O çocukla gerçekten öpüştüğün doğru mu?” Hayda! Durmuş, durmuş neyi tutmuş içinde. Bu iş direk inkar edilmeli. Alt tarafı okulda buna inat çıktıgım birinden gelen o anlık öpücüktü yani… tek farkı bütün sınıf gördü! Hemende yetiştirmisler. 

 Arada bir böyle sorguya çekip, her zamanki gibi uykuya daldı mı rahatlıyorum. İrkilip tekrar konuşma çabası içersine girse de. Onu öyle kameradan izlemeye doyamayıp  ekran görüntüsünü alıyorum. Bir yandan da için el vermiyor kıyamıyorum, arayıp yerine yatmasını söylüyorum. Tamam, o zaman ben yatayım ama kamera açık kalsın diyor bu kez de. Onun aklı uyumaktan çok bende olduğundan zorla kapattırıyorum bilgisayarı. Durur mu tabii teknoloji konuşuyor, telefondan aşk mesajları gelirken sinirleniyorum bazen. Aaa yeter ama ya! Uyumak istiyorum, yat hadi. Sonunda bütün gece ona sarılır gibi koynumda telefonla uyuyup kalıyorum.

 Sevmek güzel. Mutluyuz ama her seferinde uzaktan sevmek zorunda kalmasam daha bir başka olacaktı.. Tam kavuştuk ohh be diyeceğim yerde, acı çekiyorum. Tarihte adı geçen aşklar gibi beklediğim yetmiyor, birde bekletiyorum. Bok var yani! Soruyor bazen “beni neden seviyorsun?” diye. Ulan ben biliyor muyum sanki nedenini, oturup liste çıkartacak olsam gene işin içinden çıkamam. Yazmakla da anlatılmaz zaten. Hangi şair aşkı tam olarak anlatabilmiş ki zaten şiirlerinde. Eksik ya da tam seveceksin mecbursun çünkü aşk böyle emrediyor. Gözün gördüğü engeli yürek kabul etmiyor.

  Seviyorum desem, “bir gün sevmeyeceksin” diye de ekliyor. Hayatın nereden çelme takacağı belli olmasada bu sözü mantığıma sığdıramıyorum. Kalp bu kaç kişiyi sığdırabilir ki bir bedene?
Unutursun diyor ama unutmanın anlamını bilmiyor. Unutmak aynı zamanda bir yerlerde iz bırakmak demektir. O yükü bir kenara bırakıp, vazgeçmek demektir. Hem öyle sevmek için, sevişmek dokunmak şart değil ki. Anlatamıyorum, ulaşamadıkça değeri artıyor, daha bi seviyorum.

 Geleceği düşünmek için çok erkendi, düşünmemekse büyük bir kayıp gibi. Ama her ilişkinin başlama amacı olmalı çünkü amaçsız aşk yaşanmıyor. Sonra bi bakmışsın onun adı aşk değil, vakit geçirmek olmuş. Her insan bu yüzden gerçek aşkı arar ya işte, ararken de vakit geçirir ve vakit geçirmek bence sadece mutsuzluğu getirir.

 Bende birlikte vakit geçirdiğimiz o anlarda aslında hiçte mutlu olmadığımı fark ettim. İş bu raddeye vardıysa ben bitmişim demektir. Ben onu uzaktan sevmeye alışığım ama sanmıyorum ki onunda benimle zaman kaybetmek isteyecegini. Çok daha fazlasıydı söyleyemedim...
 Ve biz yıllarca çifte kumrular gibi görüşüp, sonradan ayrılığa düşecek insanlar değildik. Ama ayrılıktan varlığa geçmeye çalışan aşıklar olmayı çok denedik. .

***
 Biraz vicdan azabı, biraz da özlem sürekli kabuslar görmeme tek neden. Ağlıyorum, böyle olsun istemiyordum. Beni niye bıraktın demesine rağmen ısrarla, sevdiğimi söylüyorum. Ulaşmaya çalışsam da, hayatım avuçlarımın içinden kayıp gidiyor ve ben debelenerek uyanıyorum.

 Mavi devamlı mesaj atıyor “Atom seni soruyor” diye. Artık ona bile bir şey söyleyecek yüzüm kalmadı. Görüşmüyorum, ne bileyim ne dersen de diyorum. Sonra soruyorum iyimiydi diye. Görmeden pekiyi olduğuna emin değilim aslında. Hayat bu bir zamanlar sen onu kovalıyordun, şimdi o seni. Demek ki böyle olması gerekiyor bazen diyerek ekliyor Mavi. Evet, belli düşünceler altında eziliyoruz ama hayatın bize ne sunacağını hiç bilmiyoruz. Sonu bilmeden de kararlar almaya devam ediyoruz....

***

Uzun düz bir yolda ağır adımlarla ilerlerken, karşıdan bana doğru gelen Atom’u fark ettim. Geri adımlarla kaçmaya başlayarak, ne yapacağımı bilemez halde şaşkınlıkla karşıma çıkan ilk kapının arkasına saklandım. Bana doğru aynı tempoda yaklaşarak kapıya doğru eğildi ve elini uzattı. Neden oraya saklandın? Yeniden panikle uyandığımda kursa geç kaldığımı fark ettim! Alelacele giyinerek sokağa kendimi attım ve dolmuş olmadığı için bitmek bilmez mahalle yolunda acele adımlarla koşarken gördüğüm rüyanın etkisiyle sürekli etrafıma bakmaya devam ettim.

 O kadar çok özledim ki aslında gelse gerçekten çıksa karşıma kolumdan tutup sürüklese bile giderim. Ama artık gerçek olmayacak kadar imkânsız, hayalden bile uzaktı benim için. Ne kadar da çırpınsam sanki beynim artık onu istemiyor. Yüzüm yok belki, hep ne derim korkusu da içimde bir yerlerde.

 Günün ilerleyen saatlerinde ne rüya, nede Atom kaldı aklımda. Sadece dalgındım biraz ve ağır bir şekilde yürüyordum. Böyle durumlarda nedense hep gökyüzüne bakarım. Gökyüzüne baktığımda sanki dünya yok gibi gelir. Farklı bir hayat vardır yukarda ve ben yerde değil orada yürüyor muşum gibi hissederim. Huzur bulurum sadece gülümserim. 
Neyle karşılaşacağımdan habersiz bulutların üstünde bir süre süzülerek ilerlerim. Yoldan bi aracın geçmesi, en ufak bir çıtırtı bu sihri bozar dünyaya pat diye düşerim halbuki. Ve ben yine düştüm dünyamdan, Tam gördüğüm gibi işte, daha bu sabahtı uzun bir yol ve önüne bakarak ilerleyen Atom’u gördüğüm o an. Tamamen bilinçsiz şekilde yolun kenarından gerisin geriye koşmaya başladım. Beni fark etti, kafasını yerden kaldırarak bana baktı bense yalnızca koşmaya devam ediyordum. Derken duvarı olmayan bir bahçedeki çalıların arkasına sakladım.
Uzun zaman sonra onu ilk kez görüyordum ve çok zayıflamıştı. Bense her şeyden sonra kilo almaya başlamıştım. Çalılıkların oraya doğru yaklaştı ve eğilip ağaçların arkasındaki beni görmeye çalıştı. Biraz kenara çekildim, bu kez diğer taftan bakmaya çalıştı. Hiçbir şey demedi, ne sordu, ne merak etti. Durdu dikildi baktı ve gitti.İnsanlar haklı, severken ayrılmak hiç bu kadar kolay olmamalı. Göz görmeyince gönül katlanır derler ya, görmedikçe katlandım. Karşıma çıktıkça da yaralandım.

***

Aylar sonra bir akşamüstü merakıma yenilip, farklı kimlikten adresini ekledim. Şimdiki gibi Facebook olacaktı var ya hiç aklım kalmazdı ama Msn öğle değil tabii, görüşmek istemediğin birini silersin sorarsa da adres değiştirmiştim ya da giremiyorum diyerek sallayıp işine devam edersin. Aklın takılınca da böyle Zeynep bile olabilirsin. Birde karşı taraf Zeynep olduysa işte o zaman vay haline. Bütün foyan ortaya çıkar işte. İlk kez olduğu gibi yine o anda ulaşabildim ona. Her nasıl olduysa anladı benim olduğumu saniyesinde ileti gönderdi. Beni niye bıraktın? Ben buna nasıl cevap verebilirim ki diye düşünürken o art ardına sıraladı. “Şimdi niye ekliyorsun?” “Ne yapmaya çalışıyorsun?” “Ben sana ne yaptım?” “Konuşsana!”

“Bilmiyorum” diyebildim.

“O okulu bırakman hataydı Tılsım! Sen okulla birlikte beni de kaybettin. Hayatını mahvettin görmüyor musun? O bilgisayar karşısında yaşlanıp çürüyeceksin!”

“Sana o kadar da söyledim bir gün beni sevmeyeceksin diye.”

“Sevmediğimi kim söyledi” dedim bu kez.

“Güldürme beni, utanmadan birde sevdiğini mi söylemeyeceksin?”

“Hayır.”

 Fotoğraf yollayarak bak dedi. “Bu benim yeğenim sen beni bıraktığın zamanlarda ablam hamile bile değildi! Düşün aradan ne kadar çok zaman geçmiş!”

 Bana karşı ne hissetmiş olabilirdi, bu hale nasıl geldi, beni gerçekten sevebilmiş miydi? Diye düşünmek aklıma hiçbir zaman gelmedi ama bütün öfkesini bir anda üzerime kustuktan sonra aslında hiç umurumda değildin, değilsin de tavrını kolaylıkla takındı. Sonrasında üniversite için İstanbul’a gideceğim sonunda benden kurtuluyorsun diye konuşunca bu kez inanmadım çünkü daha önce tıpkı bunun gibi bi oyun oynamıştı bana.

“Babam İstanbul’a dönmeye karar verdi, birkaç ay sonra gidiyoruz” diyince oturup baya hüngür, hüngür ağlamıştım. Ağladığımı görünce de bin pişman olmuş şaka yaptığını söylemişti.
O zaman inanmıştım doğru olabilirdi, çünkü annesi ölmüştü ve babası artık yalnızdı. Ve ben şerefsiz! Ağlayan ben değilmişim gibi, onu en zor günlerinde yalnız bıraktım. Oluruna bırakmak belki de çok daha iyi olacakken sessizce veda etmeyi seçtim! 

 Sonra inanmadım da ne oldu! İstanbul’a değil, Eskişehir’e gitti! Esas ondan sonra her şey içime dokunmaya başladı zaten.

***

Telefonla artık internette girilebiliyor dedim, şanıma yaraşır en son model bi telefon aldırdım. Ondada abim hemen bilgisayarı sattı, parasını cukkaladı. Atom'da sonunda facebook kervanına katılınca, benden has avrat mı bulacak diyerekten azcık ucundan eklemiş bulundum. Onu kontrol edeceğim derken de, abime küfredip telefona kontör yetiştiremez oldum.

Eskişehir’e gitmesi canımı çok yaksa da düşünce kızamıyordum da. Okuyacak tabii! Tühh benim suratıma! Bi liseyi bile bitiremedim bak ya. Valla okumadım diye beğenmezde şimdi beni. Üniversite hayatı falan, kızlar kesin aklına girerler diye kendimi yedim bitirdim sonra.

  O zamanlarda da face’den takip edeyim çocuğu, durum bildirisi yapsın falan yok, sahi ne zaman çıkmıştı bu olay bilmiyorum ama bana inat yapar gibi tık kelime yazmıyordu. Konum bildirisi olmasa da, hissediyordum geldigini.  Aynı havayı soludugumuz anda kokusunu alıyordum sanki..
Mahalleye sabah ve akşam olmak üzere çalışacak tek bir dolmuş getirmişler. Artık meraktan mıdır nedir, kim derdi Atom’un da aralarına girip oturacağını. Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezde hele ki öyle bir zamanda. İlk kez işe girdim ve dönüşte dolmuşun camının önünde mahalleden bir arkadasimin bana bakıp gülümsediğini görünce. Aynı sekilde gülümsedim. Ancak  eliyle bir şeyler işaret ediyordu sanki, gözlügüm olmadıgından anlayamamış olsam da  aynı sekilde el sallarak anlamış gibi yaptım. Yaklaştıkça görüntü netleşti tabii, dolmuşunu kapısını açmamla kapatmam bir oldu o anda. Bir anda karşımda kör gözüme nispet, onunla göz göze gelince nefesim gerçekten durdu, ne yapacağımı bilemedim. Etraftakiler bana bakarken dönüp gitmek mantıklı değil ama saniyesinde gözümden dökülen şıpır şıpır gözyaşlarıyla devam etmek en büyük yanlış olabilirdi. Ne yapmam gerektiğini bile düşünmeye kalmadan, koşarak ana yola çıktım rasgele bir dolmuşa atladım gittim. O kadar çok şey birikmiş ki içimde otururken dahi öylece gözlerimden yaşlar kendi kendine boşalmaya devam etti. Herkes yüzüme bakıyor sanki ama ben kimseye dönüp bakamıyorum. Sayıklıyorum sadece, özledim, özledim, özledim…

Arkadaşı mesaj atmış çok ayıp ettin sen diye, sonunda hep kendimi suçlu hissetmiş oluyordum işte. Birkaç gün sonrada “niye kaçtın?” diye Atom’dan mesaj geldi. Anlıktı işte bilmiyorum dedim. saydı sayıştırdı sonra, niye böylesin de, saçmalıyorsun da, beni çok gözünde büyütüyorsun falan filan. Sonra sakinleşince biraz konuştuk. Üç gün boyunca da etrafıma baka baka yürüdüm yollarda. Bu kez gerçekten karşıma çıkmasını o kadar çok istiyordum ki ama derler ya beklenilenler hep vazgeçtikten sonra gelir.

Birkaç gün sonra ögrendim, gitmiş. Tekrar arayıp 15 gün sonra geleceğini söyledi. Tamam diyerek dolmuşa bindim, kimse yok nasılsa diyerekten kendi resmimi çekmeye koyulmuştum ki mesaj geldi. “Dolmuşa geliyorum sakın kaçma!” Ahahaha komik adama bak sen. Nee! Dolmuşa mı dedi? Jeton yeni düştü. Hemen sağ sola bakıp, Ayna kontrole geçtim. Saçlar tamam zaten saçtan başka bir bokta yok ki bende! Kaş, yüz, göz, burun, kulak taraması yaparken beş dakika da değiştirecek değilim ya, aynayı elime almamla koymam bir oldu, pat diye gelip yanıma oturdu. Vay uyanık seni, cidden kaçmayım diye yakınındayken mesaj atmış! Sonra dibime oturdu, sonra baya, baya dibime oturdu. Sıkıştım kaldım. Tek kelime de etmiyor var gücüyle yaslandı üzerime. Ne yapmaya çalışıyor anlamadım, saçlar sakallar uzayıp birbirine girmiş zaten baktıkça da içim kopuyor. Bende onun gibi tek kelime etmedim. Üzerime yaslanmış halde nasılsın dedi. Öyle bi, ciğerime oturmuş ki valla zorla “iii” diyebildim. Hiç iyi değilim,
kızamıyorum da in tepemden diye. Aksine utanmasam bin bin diyeceğim. Vay feleğin çemberine sokun beni, bu hale beni bu çocuk mu getirdi? Öyle de bakıyor ki tut kopart etlerimi çiğ çiğ ye beni der gibi. O an hiç bitmesin diye düşünürken, ineceğim yere de geldim. Aslında ömrümüzün sonuna kadar o koltukta birlikte yaşayabilirdik. Ben varım onunla valla bir ömür oturmaya. Ya da dolmuş kaza yapsın, içinde sadece biz ikimiz ölelim. Tüm dünya duysun aşkımızı! Bu aşk şehirler arası dolmuşta bitmemeliydi, gidecek daha çok yerimiz olmalıydı. Düşünmekten de doyamadım bu aşka, gözünün içine boş boş bakmaya fırsatım olmadı. İlk defa temas ettik, ondada sarılmayı bile akıl edemedik!

 Ertesi gün mutlu mesut yeni düş ve umutlarla işe gittim. Oda Eskişehir’e! Bir insan bir şehri hiç görmeden nefret edebilir mi? Sanki hiç dönmeyecekmiş gibi o gittikçe ben nefret ettim işte. 

***
Gelir gelmez hemen iş aramaya başladı. Dur soluklan biraz derken bir hafta sonra kafenin birinde işe başlayacağını söyledi. Ay nasıl gurur duydum var ya! Hem okuyup hem çalışıyor canım benim. Gerçi çalışmasında ne yapsın, babası da evlendi!
Kendimden de utandım tabii sonra. Ufaldım karınca gibi oldum, ezildim resmen lavabonun deliğinden şutlandım. Daha elim ekmek bile tutmuyor. Sinirlendim pat diye istende ayrıldım. Kaldım yine evde. Yarın öbür gün davul bile dengi dengine derse, ya okurum ya da gider okulu satın alırım herhalde diye düsunmeye basladım. Biliyorum kaldıramam ben bu lafları anca oturur, baba parası yerim ben böyleydim işte, düşünmeden de edemiyorum.

 Sağ olsun işe başlar başlamaz sana ne alayım diye sordu, sormasıyla bile dünyayı önüme serdi. istemeyince bir kaç hafta sonra rahat rahat konuşup mesajlaşalım diye yeni bir hat almaya kalkınca bana hemen koşa koşa gidip kendim aldım. Her gün saatlerce konuşmaya başladık. Hatta öyle bir saldık ki kendimizi, artık ne konuştuğumuzu da unutup saçma sapan nedenlere tartışır olduk.

 Neyse ki sabah akşam derken, birde bunun gecesi var oda eklenince yine horlama sesleri yükseldi. Yeniden duydum ya, nasıl şükrettim!

Kapatıyorum artık uyusun diye. Beş on dakika sonra kendine gelip arayarak “ya canım telefonu yüzüne kapatmışım herhalde” diyince başlıyorum gülmeye. Adam farkında bile değil ki uyuduğunun bir de soruyor en son nerede kalmıştık diye. Bir yerde kaldığımız yok ama o telefonun açık olması bile bizi birbirimize bağlamaya yetiyor du sanki…

Gece muhabbetimiz iyi olunca abim kendi kendime konuştuğumu sanıp delirdiğimi düşünmüş. Annemi de alarak durumumu bildirmiş, sonrasında malum artık kapının önüne dizilip beni dinlemeye başlamışlar. Bizim kadın durumu anlamaz mı, pat diye içeri girdi. O anda telefonun üstüne oturdum. “Sen kiminle konuşuyorsun?” diyince, söylediklerine anlam veremez gibi şaşkın görünmeye çalışarak, hiç kimseyle dedim. İyide sesin geliyordu. Sen iyi olduğuna emin misin?

“Size öyle gelmiş olmalı, bu saatte gecenin bir yarısı ala ala kiminle konuşabilirim ki?”

Ne söyleyecektim, kızınız samanlığı nasıl seyran edebilirim acaba diye planlar yapıyor ama üzülmeyin niyeti ciddi mi? Haliyle gizleme gereği duyuyor insan. Aslında hepside biliyor du sevdiğimi, kendisi lafta abimin arkadaşı ya, duyar duymaz yetiştirmişler. Çok umurumdaydı hıhh, aşık oldum diye suç işledim sanki, oldu birde bunun için dayak yiyeyim bari. Bir defa böyle olunca ikincide kafama yastık basarak konuşmayı denedim. Uyuyor numarası yaparım nasılsa diyerekten, bu plan iki kez işledi üçüncü de yakalandım. İnternet olsa böyle mi olurdu ya neyse… Uyanık anam aldı elimden telefonu baktı, yok bir şey. Kapatmıştım ama kadın uyanık işte sıcaklığından çözdü işi! Gerçekten çok konuşuyormuşuz ya o zaman anladım kulağım gibi telefonda ateş gibiydi. Tamam, itiraf ediyorum diye sırıtarak söyledim. “Atomla ....”

“Bu saatte mi? ne konuşuyorsunuz?” diyerek dinleme pozisyonuna geçti. Ana yüreği işte dayanamadı.

“O değil de sen çıksana dışarı. Uyuyacağım ben” diyerek aldım telefonu elinden. Yalandan da olsa vurdum kafayı yattım. Ardından yeni taktikler aramaya başladım tabii, böyle durumlarda çalışmayan zekâm bir anda çalışıyor işte. Pike ve yastık olmak üzere iki suç aletini de yanıma alarak gar dolabın içini işgal ettim. İşte fazla eşya sevmeyen kızın gözünü seveyim, hemen pikeyi sererek yattım dibine. Kucağıma da yastığı alarak sesi engellemiş oldum Kötü yanı o dolaptan çıktığımda soluksuz bir sevişmeden çıkmış gibi oluyor.

***

İnsan sevdiğini tarif etmekte ne kadar çok zorlanır, her gözüne gözüken sanki başkadır. Başkalarının itici bulduğu ne varsa hoş görür. Dünyanın en çirkini bile olsa mutlaka kusursuzdur. Seneler geçmesine rağmen görünürde hiç bir şey yok. Elini tutamadım dokunamadım sıcaklığını hissedemedim ama ne olursa olsun sevmeme engel olamadı. Gözlerinin içine bakabiliyorum, onunda gözlerinde kendimi görebiliyorum. Bir şeyler eksikte bile olsa ruhumu ona taşımama yetiyor aslında.

Ruhunla sevmek diye bir şey varmış işte, tüm kalbinizle, zihninizle hatta tüm hücrelerinizle seversiniz ama dokunamazsınız. Hatta dokunma ihtiyacı duymazsınız bile. 

Bazen ben, bazen o ama konu ne yapıp edip evlenmeye geldiğinde, alttan almak yerine birbirimize dayılanmayı tercih ediyoruz. Buda benim çok öfkelenmeme denen olsa da belli etmemeye çalışıyorum. Her şakanın altında bir gerçek vardır derler ya “evlenirsen beni sakın çağırma hatta düğününü sakın buralarda yapma. Yoksa gelir seni orada vururum” diyerek gülüyorum. Oda “Olur çağırmam, seninle evleneceksem yani” diye dalga geçince, bende akan sular duruyor. Hatta benimle evlenir misin demiş gibi kabuğumdan fırlayıp uçuyorum. Hadi yaaaa, diyorum. Bu kez de o yanlış algılıyor!
 Ya bende zaten buralarda yaşamayı düşünmüyorum artık. Ne demek bu şimdi? Yaşamayı düşünmüyorum falan, yaşama istersen de ben ne olacağım diye düşünerek sinirleniyorum. Neden diye soruyorum. Eskişehir güzel yer. Alıştım da, yerleşirim ben artık oraya diyor.

Antalya ne? Bok mu? Bu böyle söyledi ya nasıl daraldım, sanki her an kalkıp gidecek. Resmen bensiz bana karşı hesap çıkartıyor. Ben istemiyorum ki gitmesini bile ne demek yerleşmek. Gerçekten düşüncesiz bu erkekler! “İyi sen bilirsin” desem de, sen sev oraları benim olmadığım her yeri sevmeye de devam et demek istiyorum.

Tıpkı bir zamanlar onun bana sorduğum gibi “canım biz ne zaman buluşacağız” dedim. Buluşuruz cadım benim şimdi ben çalışıyorum diyince hak verdim tabii. Peki, ne zaman diyince, o kolayda abin sorun çıkartıyor dedi. Abim mi? Ne alaka bu şimdi? Kafam karıştı anlam veremedim düdük oldum resmen. Gerizekalı mısın oğlum, sen ne yapacaksın abimi? Desem diyemiyorum da, “nasıl yani?” diye sordum. Ya gel git sıkıştırıyor, ne bileyim sen sorun yaşama diye diyorum diyince, He öyle, önemli değil ya. Son zamanlarda biz senin muhabbetini bile yapıyoruz onunla. Merak etme hem her abi yapar öyle dedim.

“İyide illa bir sorun çıkarır o biliyorum.”

Valla iyi tanımış ama sana ne! Sorun çıkartırsa bana çıkartır. Bahane işte. Sen her haltı ye, adamda gelsin sana aynısını yapsın, Tılsım bravo. Eminde olamadım ki, şakaya vurayım bari ne yapayım diyerekten, “abimden korkuyorsan belirteyim, dayak yemeye hevesli birini de bulabilirim” dedim. Erkeklik damarı kabardı tabii, düşünemedim bunu. Ne korkacakmışım diye sayıp sayıştırdı! Abimden de korkacaksa zaten harcadığım zamana yazık. Agresifleştikçe hali bana baya bi komik geldi güldüm, sonunda tamam dedim şakaydı. Bir bakımdan da ciddiyim ama bu kadar büyütmenin anlamı yok ki. En sonunda “Ya abin benim arkadaşım sonuçta, zor tabii kız kardeşiyle olduğumu duyunca hesap soracak ben ne diyeceğim ayıp olacak bir şekilde” diyince, tepemin tası hepten attı. Delirdim artık. Kız kardeşi olduğumu vaktinde düşünemedi, yeni mi aklına geldi! “Konuşmayacaktın o zaman benimle!” dememle, içinde ne varsa döktü ve beni resmen uçurumdan aşağıya yuvarladı.

“Sen hep böylesin zaten farklısın! Niye normal değilsin ki? Ne olurdu sanki bir kere normal olsan herkes gibi yaşasan. Benim tanıdığım Tılsım bu değildi! Sen çok değiştin ve sakın bana değişmedim deme değiştin çünkü. Bıktım artık bu durumdan anlıyor musun?” diye saydıkça resmen bana kinliymiş dedim. belli etmemiş bunca zaman. Bütün taşıdığım umutların hepsi bir anda uçtu gitti ve Paramparça hayallerimle kaldım resmen ortada.

“Ne demek istiyorsun? Seni seviyorum hala anlamıyorsun” dedim.

“Ya tamam bırak ya! Senin gerçek dünyayla alakan bile yok artık. Ben artık bilemiyorum…”

“İyi düşün o zaman bu böyle bitemez.”

Onu düşünmesi için aramadım. Sabırla bekledim sakinleşir elbet arar beni diye bekledim. Üçüncü gün oldu aramadı, beklemeye devam ettim. Gece uyuyamadım, dayanamayıp bana bunu yapma diye, mesaj attım. “Unut beni, ben unutacağım. Bitsin artık bu durum. Birbirimizi hiç tanımamış olalım. Üzülme lütfen, ben üzülmeyeceğim ve elveda” yazmış, şoka girdim. Gerçekten hiç beklemediğim bir şeydi. Gerçekten ciddi olduğunu hissettim ama bi anda bunu söyleyebilmesi o kadar saçma geldi ki. Okurken içimden kocaman parçalar koparak toprağın altına yerleşti sanki. Beni resmen parça parça öldürüyordu. Tek kelime söylemeye mecal bırakmadan diri diri kesip attı bedenimi! Yaşarken ölmek böyle bir şeydi demek. Uyuştuğumu hissediyordum, öyle acı vererek ölüme gönderiyordu ki artık yaşamama imkan yok gibiydi. 
İntikam mıydı?!...

“Elveda demen o kadar anlamsız ki, tıpkı yaptığımız kavgalar gibi. Üzülür müyüm hiç birbirimizin olmadık ki. Merak etme ben unuturum seni, tıpkı imkansız aşk gibi” diye yazarak son sözümü söyledim. Ölür gibi can çekişir gibi avazım çıktığı kadar bağırıp tepinmek yıkmak
istiyordum ortalığı. Ağlamaya başladım, sadece ağladım günlerce ağladım. Ağlamaktan gözlerimi hissedemez oldum, sövdüm saydım. Ben her şeye hazırken! Bu kadar severken diye ağladım. İçimdeki tüm kötülüklere tüm kopukluklara rağmen, en ufak karşılık beklemeden bir bebeğin gözleriyle bakmıştım ben ona. Sonunu bilmeden sadece sevdim ben…

Koltuğa oturuyorum ağlıyorum, yatağıma gidiyorum ağlıyorum, bahçede geziyorum ne yaparsam yapayım ağlıyorum işte durduramıyorum kendimi. İçim daralıyor uyumak istiyorum uyandığımda hiç böyle bir şey yaşanmamış hatta ben onu hiç tanımamış olmak istiyorum. Ne yaşamayı nede ölmeyi becerebiliyorum. Bir erkek için kendimi kahretmeye değer mi diyorum. Ona bile cevap bulamıyorum kendimde. Benim için yalnızca bir erkek değildi ki erkekten de öte bir şeydi. Tarifi bile yok işte… Tüm bunlar aklıma geldikçe daha çok ağlamaya başlıyorum. Onunla büyüdüm, onunla ölebileceğimi düşünüyorken şimdi ben kiminle öleceğim diye ağlıyorum.

Kendime bakıyorum ağlamaktan saçlarım yüzüme yapışmış. Öyle ki çok acınası bir haldeyim fakat bunun bilincinde bile değilim. Tek bildiğim bugün Ramazanın üçüncü günü! Ne kadar tuhaf onu ilk gördüğümde de Ramazanın üçüncü günüydü. O zamanlar onu düşünmeye başlıyorken şimdi ise unutmaya çalışıyorum. Gerçekten bu durumu kendime yediremeyen ben, günlerce ağladım, gece gündüz ağladım.

 Saat gecenin 3'ü aynada bir süre kendime baktıktan sonra, her şey gözüme o kadar çirkin gözüktü ki, tuttuğum yerden kesmeye başladım saçlarımı. Hiç acımadan parçalar halinde, klozete atıp bir pislik gibi üstüne sifonu çektim. Bitene kadar kesmeye, gözümü bile kırpmandan olabildiğince kısa daha kısa dipten kesmeye devam ettim. Kestikçe bütün sıkıntımda uçup gidiyordu sanki. Her hamlede her avuçladığım saçta “En az benim kadar sev, birlikte ol ama asla kavuşama” sözleri ağzımdan saçlarımla beraber döküldü gitti. Yıllarca her sabah “ne olur ona bir şey olmasın” diye gözümü dualarla açan ben, bu kez istemeden, ne söylediğimi ne yapmaya çalıştığımı bilmeden bitirdim...

  Gün yeniden doğmak üzereyken, annemin yanına gidip bembeyaz yatağın içine kıvrıldım. Yalnızca uyumak istiyordum, çünkü artık ağlamıyordum.

Not: bunu buraya eklerken bile burnum sızladı be!. Ne diyeyim bari sen mutlu ol, belli ki ben beceremiyorum o işi. 
Birde paldır küldür evlendim diye ne dediysen haklıydın, ama sen de evleneceğim birisiyle diye tutturmasaydın iyi di deee, neyse zaten bana kalsan hayallerindeki Polisligi bile kazanamazdın, hadi yine iyisin... 

Öncesi'