19.01.2017

Anılarım bomboş -Bölüm 19- Yayın 1

 
“Bu nedir ya? Kız mı, erkek mi çözemedim. Ortadaki kesin kızda…”

 Bu hareketine hiç şaşırmadım, daha önce kaç kez aynı muhabbetle karşılaştığımı hatırlamıyorum bile. Bu nedenle çantayı elinden çekip alarak, “hayır, hepsi erkek” dedim.

   “Zevksiz olduğunu söylemek isterdim ama ucu bana dokunur boş ver.”

  Senin rock dinlediğini zannediyordum? diye imada bulunarak, üstüne basa basa sordum. Sen seviyorsun diye söyledim. Kulağıma hoş gelen her şeyi dinlerim. Hadi binde gidelim dedi. Bu kez şaşkınlıkla, “motora mı?” diye sorunca gülerek,  “Yok aşkım. Sen beni ittireceksin arkadan” diyerek ekledi. Alışırsın merak etme.

   Nereye gideceğimizi bile sormadan bindim. Dediği gibi de alıştım. Hem de o anda! Hazıra bakıyormuşum ya ben. İşin içinde arkadan sımsıkı sarılma durumu olunca, baya da sevdim motoru. Rüzgârın yüzümü sıyırarak geçmesi, Kavgacı’nın direksiyonu kollamak yerine elimi tutması! Gözümü motor üstüne açamadığımdan arkasına sinmiş olmam. Arada başımı Kavgacı’nın omzuna koyup gözlerimi açmaya çalışırken onun durup, durup burnumu öpmesi. Tehlikeli ve fazlasıyla mükemmel! Üstelik tanıdığım gördüğüm hiçbir erkek gibi davranmıyor. Bana nasıl yaklaşması gerektiğini biliyor olmalı.

   “Sahil kenarı mı? Hiç şaşırmadım ben nedense…” diye gülümseyerek Kavgacı’nın yüzüne baktığımda, buraya daha önce geldiğini sanmıyorum. Önümüzde ki yolu biraz ilerleyelim manzaraya bak sen” diye iddialı bi şekilde konuştu. Yolun sonuna ulaştığımızda gerçektende müthiş bir manzarayla karşılaştım. Biz tepede bütün plajsa ayağımızın altındaydı. “İlk kez görüyorum burayı gerçekten de güzelmiş.”

   “Seveceğini biliyordum. Ormanda gezmeyi, dağa çıkmayı balık tutmayı çok severim. İnsana huzur veren şeyler bunlar.”

  Doğayla ilgilenmiyorum. Topraktan huylanıyorum. Balıklara bile üzülüyorum ben. İnşallah anlaşabiliriz...

  Kayalıklara çıkıp tek kelime etmeden, denizi martıları fotoğraf çekinen insanları dakikalarca seyrettik. Birbirimizin gözlerinin içine her seferinde, defalarca dönüp bakmamamıza rağmen dakikalarca söyleyecek tek bir kelime bulamadık.

   Hakkında bilmek istediğim fazla şey var, nasılsa öğreneceğimi düşünüp çok soru sormak istemiyorum. Acele etmeden tek, tek yavaş, yavaş sindire, sindire anlamak ve yalnızca deliler gibi sevmek istiyorum bu adamı. Bana öyle derin bakıyor ki, kalbi gerçekten boş değil gibi. Aynı anda aynı hareketleri tekrarlıyoruz. Gülümsesem, gülümsüyor. Ne düşünüyorsun acaba şuan? Diye soruyorum içimden, pür dikkat yüzüne bakıyorum. Oda aynı ifadeyle bana dönüyor. Çocuklar gibi ayaklarımızı sallayarak kayanın üzerinde oturup doğayı koklarcasına derince nefes alıyoruz.

  “Kavgacı?”
  “Efendim?”
  “Düşünüyorum da, yüzüne bakıyorum. Tanımadığım bilmediğim yabancı bir yüz duruyor karşımda. Fakat derler ya kırk yıldır tanıyormuşum gibi. Beraberinde öyle bir his işte… Şaşırıyorum halime.”
  “Evet. Aynı şeyi ve daha fazlasını düşünüyorum şuanda” dedi gülümseyerek.
  “Hayatının sonuna kadar aynı yüzü görmeye devam edecekmiş gibi mi?”
  “Evet! Nasıl ya, aynı şeyleri mi düşündük biz şimdi?” dedi şaşkınlıkla.
  “Galiba, dahası şey gibi… Bilmiyorum işte tuhaf söylemesem daha iyi” dedim bende.
  “Ben söyleyeyim mi o zaman devamını?” diye sordu.
   “Evet?”
  “Evlenecekmişiz gibi mi?” dedi ağzı kulaklarında, yüzüme dikkatle bakarak.
  “Evet. Tamda öyle!”
   “Bilmiyorum ama ben seni sevdiğimi anladığım günden beri. Evleneceğim kadını buldum dedim. Hatta delirdiğimi falanda düşündüm. Bilmiyorum tabii sen ne düşünürsün.”
   “Genelde bu tarz şeyleri kadınlar hisseder” dedim gülerek.”Sen böyle söylemesen ben böyle diyemezdim sana” dedim.
   “Niye?” diye sordu.
   “Genelde yanılırız da.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Vaktinizi ayırıp okuduğunuz için teşekkürler. Yorum bırakmayı unutmayın ... ^.^