24.05.2017

Beklediğim Hayat 2

Yeni başladıgım işe erkenden gelip bahçede ki sallanan koltuğa oturduğum gibi uyuyup kalmışım. Eşek’in  anırırcasına esnemesini duyunca o an  kendime geldim.  Beni orada yanlız görünce “Kavgacı nerede?” diye sordu.
“İş yerine gitti.”
“Aziz abi nerde?”
“Sana sormak lazım, ne bileyim tanımadığım adamın nerede olduğunu?”
“Hee gelir o zaman birazdan, azcık daha uyuya bilirim” der demez yanıma kıvrıldı. Kavgacı bununla selamlaşmamı dahi yasaklamıştı. Şimdi geldi aynı yerde işe soktu.Ondan sonra, Eşek iltifat etti, Eşek küfretti, Eşek el kol hareketi yaptı, eşek sana dokundu diye gözünün gördüğü, duyduğu her şeyden bi açıklama bekler! birde yan yana uyuduğumuzu görseydi....

 Bir kaç gün sonra Eşek birinden sağlam bi dayak yemiş. Gururuna mı dokundu ne olduysa işi bırakmak istiyordu. Bunun üzerine annesi yaka paça toplayıp, onu ikna edebilmesi için Aziz’in yanına getirdi. Ağzı yüzü şişmiş gerçekten tanınmaz haldeydi, üzüldüm ama onunla artık gerçekten muhabbet kurup kurmama konusunda emin olamasam da, "sen olmadan burada duramam, dükkan yeni müşteri yok zaten, bu adamında müşterileri fellik fellik her yerde bunu arıyor, bulduklarında malum yoğunluk oluyor, akşam saatleri desen bi hayli karışık, hem benim saçlarımı kim havaya dikip dalga geçecek, söz bundan sonra kızmayacağım sana" diyerek ikna çabalarına girdim.  Bi havaya girdi sanki, kafasını öbür tarafa çevirdi. Anladım çokta tın, Hadi len oradan, defol git nereye gideceksen seninle mi uğraşacağım denyo! Diye tersledim bu sefer tabii. Bi tekme atmadığım kalmıştı ama sonraki 3 gün hasret kalmış gibi Facebook da edepsiz eleman Eşek’in videolarını izleyip durduk. Hepsi de Aziz’in yapıtlarıydı, bahçe demirlerine bantlayıp yalvartmalar, mutfak camından sallandırmalar, yalvarıp kız gibi ciyaklamasına Eşek sıpası diye katıla katıla gülüp eğleniyorduk çıktı geldi, geldi de ne oldu sanki…
 Aziz o sıcaklarda patronun çirkefliklerine göğüs gererken o Facebook sayfasında gördüğü yarı çıplak kadın fotoğraflarını beğenmiş, asıl olan fotoğrafların bulunduğu paylaşım sayfaları gaylere ait çıkınca, durumu gören müşteriler Aziz’i arayarak durumu merakla sormuşlar.
"Ulan edepsiz eleman! Eşek sıpası gel lan buraya!"
Üst kata kadar kovaladığı Eşek’i 3 saat boyunca zorlu bi işkenceye tabi tutmuştu. Olaylar kendi aralarında geliştiğinden ben o süre içerisinde kapıda oturup onun çığlıklarına çıkan mahalleliyi önemli bi durum olmadığına ikna etmeye çalışarak geçirdim.

“İnanın içeride çığlık atan kadın değil!”

“Olur mu canım kadın sesi bu?!”

“Çocuk o çocuk, şuan arka camdan sallandırılıyor olabilir. Alışık o böyle şeylere içiniz rahat olsun…”

 Ayıp ya ayıp, vallahi ayıp diyen giriyor artık içeri. Sonunda da eşek içmiş gibi sallanır halde belini karnını ve başını ovuşturur halde atıyor kendini koltuğa. Aslında ciddi anlamda gerçek bi dayak yemediği için geliyordu bence bunlar hep başına. Güldükçe şımaran, şımardıkça da güldüren, daha fazla güldükçe de, yüz bulan ve insanın tepesine çıkan biriydi.

Aziz önündeki laptop kapağını yavaşça kapatarak tekerlekli olan karizmatik sandalyesiyle birlikte bana doğru döndü. Sağ kolunun dirseğini masaya dayayarak dinleme durumuna geçti ve sordu. Ne düşünüyorsun gene?
  Aziz’e Aziz dememin herhangi bir sebebi yok, bu isim ona daha çok yakışabilirdi belki de. Onu sevip sevmeme konusunda hiç emin olmadım da ama o gerçekten farklı biriydi. Sanki ne iyi nede kötü, saçı sakalı normalden biraz uzun, senfonik rock dinler değişik sembolleri kendinde kolye ve bileklik olarak kullanırdı. Okurken kulağa bi ergen gibi gelebilir ama görünürde kâhin gibi. Hatta enerji gücüyle aynayı patlattığını, bi takım eşyaları oynattığını söyleyenler olmuştu ama ben bu konu üzerinde hiç durmadım.  O insanlardan ders almayan, ders veren biriydi. Her an ne tür bir harekette bulunacağını tahmin etmekse neredeyse imkansız. Eşcinsel değildi ama bazen, kadınların yanında yani. O zaman gülünç olabiliyor, gülünce de kızıyor…

Gündüzleri poğaça ve meyve suyu getirir, hem de bolca. Sıkılınca da bol naneli omlet yapar, yanına kattıklarını saymıyorum bile çünkü anladığım kadarıyla biz yeni yetme gençleri doyurmayı çok seviyor. Kendisi de nerdeyse benim kadar yiyor, düşüne düşüne zorla yani. Geriye kalan ne varsa da, çöp öğütücüsü gibi Eşek tüketiyor bir tane bile kırıntı bırakmadan! Bu arada ben işe başladıktan bir hafta sonra Uzun’da aramıza katıldı, başta böyle bir niyeti yoktu tabii ama deli patronla kapışınca soluğu Aziz’in yanında almak istemiş. Bizi görünce de gaza geldi, halk kahramanı gibi ayağa kalkıp “dönmüyorum ulan!” diyerek isyan başlattı. Deli patron ise kendisi gelip duruma müdahale edemediğinden, onu tutup getirmeleri için çok kez birilerini yolladı.
 Son çare balayından dönen müdürü Uzun'u ikna etmesi için göndermiş, oturup bi çayımızı içerek “gelme oğlum gelme, sürünsün pezevenk” dedi. Sabah müşterileri hep Uzunca ait olunca yokluğuna yandı deli. Bizim içinse çok iyi oldu bu durum. O geldigi yüzüm gercekten gülüyordu artık. Her zaman bi pozitif bir enerjisi vardı. Söz konusu kahvaltı olunca ikimiz bir olup üç lokmada yenen poğaçaları Eşek’in elinden kurtarmaya çalışıyorduk. Oysa çok defa hızını kesmeden, “yiyin lan sizde yiyin, enayi misiniz? Niye yemiyorsunuz?” diye ağzı dolu halde söylenirdi. Aziz ise çoktan masadan kalkmış kasaya oturmuş olurdu, söylediklerini duyuyordu tabii ve sessizce başını sallayıp manasızca gülümsüyordu. İyi niyetinin ödülüydü galiba, enayi yerine konulmak! Dahası tekrar acıktığımızda hipermarketin yolunu tutar, o gün yapmak istediği yemeğin malzemelerini alırdı. Önce bi sessizlik oluşur, ne yapacağını önceden kestiremezsin, farklı ve pratik  aynı zamanda lezzetli!

Bazen de tarifi verip beni mutfakta yalnız bırakırdı. Yemek pişer ve ben rezil olacağımı düşünerek tabakları hazırlardım. Ve sonunda bingo! Kötü bile olsa felaket taktir ediyor yav… Aslında kısmen yemek yapabiliyordum, temizlik konusunda zaten uzmanım. Ama onun tozu nasıl alınması gerektiğini anlatışını bile can kulağıyla dinlemiştim. Gerçekten bileni dinlemek benim için büyük bir zevk. Bilmeden ahkam keseni neyse boş verin.

“Evet, seni dinliyorum Tılsım…”

“Biz galiba Kavgacı ile yüzük takmaya karar verdik” der demez iki kaşını yukarı kaldırdı ve emin misin dercesine baktı. Bu konuda yorum yapmayacağım ama merak ediyorum. Ailen ne diyor bu duruma?

“İnanılmaz ama babam Kavgacı’yı sevdi!”

“He şu mesele, aile içi yani? Bende bi an kendi aranızda takacaksınız diye endişelenmiştim.”

“Aslında tam olarak öyle de değil” dedim gülümsemeye çalışarak. “Bende onu düşünüyordum işte, sorunda orada sanırım…”

  Anneme onun hakkında bildiklerimin yarısını, o ise duyduklarının yarısını babama anlatmıştı. Anlayacağınız, babam Kavgacı’yı damıtılmış haliyle tanıdı.

Tam olarak ne olduğunu Aziz’e anlatmadım. Söylemek istediğim; bunu ne şekilde babama sunabileceğimizdi. Adam ailesi olmadan kabullenebilecek mi bakalım?

“Kavgacı ile bu konuya bir anda nasıl vardınız bilmiyorum ama evlilik kolay değil. Hiç kolay değil hem de...” diye içlenircesine konuştu Aziz. Merak ediyordum evlilik yalnızlıktan daha mı zordu, ama sormadım. Dahası sözlerine cevap bile vermedim, oysa konuyu kapatmaya karar verdi. Yine de yineledi, sonunda Kavgacı’nın bir takım bağımlılıkları olduğunu söylemeye çalıştı. Aradan çok zaman geçti sayılır ama her şeyden önce aranızda geçenleri ben bilemem tabii, bu yüzden de pek söyleyecek bir şey bulamıyorum bu konuda. Hayırlısı olsun… dedi.

“ Ne olmak istiyorsun peki?”

Uzun zamandır ilk defa böyle bir soruyla karşılaşıyordum ama sanırım ne demek istediğini de anlamadım. Kuafördeyim ne olmak istiyor olabilirim ki? Belli ki söylemek istedikleri vardı, bu yüzden en ufak tereddüt etmeden ne demek istediğini sordum. Bir erkek olarak kaç yıldır kuaförlük yaptığını ve bununla birlikte belli bir kariyer sahibi olmasına karşılık ortalama kazancını söyledi. Bana göre çok çok iyi bi kazançtı bu ancak, onun söylemek istediği bir bayan olarak ne kadar çok külfet altına girecek olmama rağmen kazanacağım ortalama miktarın ne kadar olduğuydu. Onun kazancının yarısı bile değildi bu! İş bölümü yapmaya kalkarsak, gözle görülür olanlar bile benim için adaletsizlikten başka bir şey değildi.

Erkek kuaför; Kesim, fön, boya, röfle, saça şekil verme vs.

Bayan kuaför; Kesim; fön, boya, röfle, saça şekil verme, ağda, kaş, manikür, pedikür, makyaj, temizlik. Hatta yemek ve bulaşık.


“Benim tavsiyem Tılsım, manikürcü ol!”


Öncesi


-Anılarım Bomboş yayınından^^

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Vaktinizi ayırıp okuduğunuz için teşekkürler. Yorum bırakmayı unutmayın ... ^.^