20.04.2017

İlk Aşk

  Hayatta bazı anlar vardır böyle, çok küçük zaman dilimleri. Bir kadının evleneceği erkekle ilk kez karşılaşması, bir annenin evladını ilk kez kucağınıza aldığı an, ya da ilk aşk. Mesela bunlar insan hayatında en olası anlardır. Yaşamımız boyunca belki de hep o günü bekleriz. Ve o gün geldiğinde bu süreç hayatımız boyunca aklımızdan hiç çıkmaz.

misketleri:)
 Bir de şu vardı, bir türlü anlam veremediklerimiz. Sonrasında ise tesadüf dediğimiz çok özel anlar. Bu anları herkes yaşamaz mesela, o size özeldir. Düşünün şimdi, neydi hayatta sizi en çok etkileyen? Aklınızdan hiç silinmeyen o an. Mutlaka bir açıklaması vardır. Ve hayatınızın gidişatı onunla ilgilidir. Benimde öyle birçok anlarım oldu. Sonra ben onların hepsine klasik bir dilde “anı” dedim. İki parçaya ayırdım. Lanet ettiklerimi derin bi geçmişe attım, hiç birini umursamadım. Çünkü sağlıklı yaşayabilmem için buna gerçekten ihtiyacım vardı. Öyleyse sizde geçmişteki bazı şeyleri silmeyi deneyin. Nasılsa bu anlar yaşanmaya, bizi yormaya devam edecek. Ama bilin ki ilk yaşananlar son yaşananlardır.

 Ramazan ayı o zamanlarda hala okulların kapanmadığı bir zaman dilimi benim için. Akşam olur, ezan okunmaya yakınken annem bazen bakkala yollar. Normal şartlarda bisiklete binmem pek mümkün olmadığından, ekmek almaya gitmek en büyük zevkimdir. Bisiklet üstünde bir tur daha atayım hevesim yüzünden, hep geç kaldığımı fark ederim. Ve bir gün, Cami önündeki dönemeçten hızla bakkalın bulunduğu sokağa girecekken camiden gelen ezan sesini duyup minareye bakmak üzere kafamı yukarıya doğru kaldım. Ezanı camiden dinlemenin bambaşka bir duygu olduğunu hissettim o an ve biraz duraksadıktan sonra önüme döndüğümde çaprazımdan yürüyerek ilerleyen, neredeyse benim boylarımda sarışın bir çocuğun bana bakarak gittiğini gördüm. O çocuk niye o kadar dikkatimi çekti bilmiyordum. Sadece arkama bakar halde ilerlemeye devam ettim. Ekmeği alıp dönerken gözüm sadece onu aradı. Uzunca bir süre de, bir daha onu göremedim. Ona sorsan, hatırlamaz belki de ama yanımdan geçip gittiği o 10 saniyelik anı ben yıllarca aklımdan çıkaramamıştım...

 Bir gün kapı çaldı, üzerimde abimin çizgi film karakteri Pluto köpek pijamaları ve elimde de Pikaçu tokasıyla saçlarımı bağlayama çalışarak açtım kapıyı. Karşımda o çocuk! Şaşırdım önce, sonra aman yaa “ne var!” dedim tersler gibi. Alık gibi baktı yüzüme kekeleyerek “abin evde mi?” diye sordu. Yok diye birde güzel bağırdım. Abime olan hıncımı resmen bundan çıkarttım, tırıs tırıs gitti. Arkamdan da kesin içinden dayayıp döşeyip beni bir güzel dizayn etmiştir ya beni neyse. Ben bilsem hayatımın aşkı olacak çıkar mıydım hiç o kılıkla karşısına.

 Birde tatlı ki, küçük zannettim. Annem sordu kim diye, “Abimin beni beğenmeyip arkadaşlık ettiği bebelerden biri” dedim. Çok geçmedi okulda gördüm onu nasıl da fark etmemişim! Hadi onu geçtim aynı servisle gidip geliyormuşuz. İşte, bir fark ettim o kadar olur, gidiyorum geliyorum çocuk hep gözümün önünde duruyor sanki! Kantinde arkadaşlarla oturuyoruz karşımda! Bahçede oturuyorum futbol sahasında! Sınıfa çıkıyorum koridorda! Birileri sürekli bu çocuğu karşıma mı koyuyor ne yapıyor anlayamıyorum bir türlü. Sarışın falan da dediysem öyle yanakları al al olandan değil. Tam ayarında, sempatik, mimikli, haliyle gözüm takılıyordu…

  Aylar sonra,  evdeki kalabalıktan istifade bisiklete binip bütün
mahallede platonik aşkımı aradım. Aynı yerde oturduğumuzu biliyorum ama nerede yaşadığını bilmiyordum. Ve amacım sadece onu bir kez görebilmekti.

Aşk ney onu bile bilmiyorum henüz. Görme isteği duymak çok fena bir şey, sümük gibi bulaşıp kaldı.. Birde ismi geliyor aklıma sürekli, kalbimin içinde küt, küt! Küt, küt çarparak bütün bedenimde yankılanıp duruyor. Sonra ben o isime sempati duymaya başlıyorum. “O nasıl güzel bir isimdir öyle!”diye. Merak ediyorum bu kez de “nerelerde, ne halt yiyordur acaba?” şeklinde. Ardından her gördüğüm dallamayı o zannediyorum. Çocuğun umurunda da değilim. Bir beklentimde yok, biliyorum ama attım kendimi sokaklara.

Çocuk aklımla, İstanbul’a gitmemiştir inşallah diye düşünüyorum. Evdekiler fark ederseler gittiğimi nerelerdeydin sen diye, annem ağzıma edecek diyede bir korku sarıyor. Onu görme bahanem de hazır, servisten indiği taraflarda aramaya giderek gördüğüm yerde soracağım “abimi gördün mü buralarda?” diye. Artık nasıl olacaksa? Uyuz it gibi titrer oldum onu görünce!

Etrafı iyice kolaçan ederek marketin olduğu sokağa doğru gittim. Az ileride misket oynayan çocukları görünce de yanaştım. Olmadığını düşünüp tam vazgeçip dönmek üzereyken, çimlerin üzerinde uzanan uzun boylu, esmer, konuşurken bile insanın içini bayacak kadar uyuşuk çocuk yanıma gelerek ne aradığımı sordu. Hemen arkasına doğru baktığımda ise Atom’un az ileride yerde oturdugunu fark ettim. Heyecan yapmadan “abimi” diyebildim. Başka bir şeye bakmış olmada diyerek pis pis güldü yavşak!

Nasıl oldu? Nereden öğrendiler bir türlü anlayamadım. Dünyam başıma yıkılmakla kalmadı, oradan nasıl uzaklaştığımı bile anlayamadım. Ondan sonra  Atomu ne zaman görsem o çocuk yanındaydı! Atom’a duyduğum heyecan ve bu çocuğa olan nefretim yüzünden bir türlü ona yakınlaşma erdemine ulaşamadım. Uyuşuk kıskanç şerefsiz evde kal inşallah! Kimse bakmasın yüzüne emi diye yıllarca arkasından söylendim.

-Anılarım Bombos yayınından^^

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Vaktinizi ayırıp okuduğunuz için teşekkürler. Yorum bırakmayı unutmayın ... ^.^